Her seçim, trafik faaliyetlerini artırır. Kentimiz de bugünlerde hummalı karşılama faaliyetlerine, odaklanmış durumda; adaylarına destek istemek üzere, taraflar bezen dolaylı gerekçelerle, genellikle de doğrudan oy istemek üzere, gidip geliyorlar. Yine nutuklar çekiliyor, vaadler veriliyor, sözler alınıyor.
İhsanoğlu, Neşet Ertaş’ın mezarı başında, “kendisinin de Ertaş gibi milletine hizmet etmek istediğini” söylüyor; Adalet Bakanı, hemşehrilerimize soruyor: “İhsanoğlu’nu kim tavsiye etti?” diye; eski bakan Çelik, “Çöl aşiretinden oy istiyor”.
Bu siyasi alışveriş sırasında yine nutuklar atılıyor. Seçmen de tarafları dinleyerek yön belirlemeye çalışıyor. Daha çok da kimden ne alabileceğinin hesabını yapıyor.
Amerikalı yazar Robert Pen Warren, iktidar ve siyaset kavramlarını ele aldığı romanına “İktidar Çamuru” adını veriyor ama eser baştan sona son derece nüktedan bir dille kaleme alınmış. Okudukça hep kendi yaşamımızdaki örneklerini görüyoruz.
Bugün size onun bu eserinden, “nutuk çekme” ile ilgili öğütlerinin yer aldığı bölümü aktaracağım. Konuşmacı, “anlattığı konu çok önemli olduğu halde, halkın onu dinlemediği”ni belirterek şaşkınlığını paylaşınca, danışmanı ona bazı önerilerde bulunuyor.
Bu önerileri okuyunca, başarılı kabul ettiğimiz hatiplerimizin, neden o denli “başarılı” olduklarına siz de benim kadar şaşıracaksınız. J
-“Halk bu akşam beni pek dikkatle dinlemiyordu” dedi, “hele vergiler hakkındaki programımı anlattığım sırada herkes dalga geçiyordu…
-“Dedim ya lafı fazla uzatıyorsun. Fazla zengin olanların biraz göbeklerini indireceğim de, alt tarafından sözetme.”
-“Ama asıl muhtaç olduğumuz şey, vergiler hakkında bir programdır. Şu anda gelirlerle, gelir vergisi arasındaki oran…”
Sözünü kestim: “Biliyorum canım, nutku dinledim ama kimin umurunda bu?” (Warren, Robert Penn (1972), İktidar Çamuru, Çev. Semih Tiryakioğlu, Altın Kitaplar, İstanbul, s.109)
Hepimiz aynı şeyi yapmıyor muyuz? Hangimiz bir programın, bir uygulamanın, yeni bir adımın detaylarını öğrenmek istiyoruz? Resmi kurumlardaki tabela değişikliği ya da bayrak direği konusundaki hassasiyetimizi, “Başkanlık rejimi” nedir diye merak edip araştırma yapmak konusunda da göstermeye hangimizin sabrı ve niyeti var?
Kimse aklımıza hitap etmeye kalkmamalı; duygularımız daha belirleyici. Nitekim Başkan’ın danışmanı da öyle öneriyor:
“Onları güldür ya da ağlat. Öyle davran ki onlar seni de kendileri kadar aciz ve şaşkın, ya da Tanrı kadar kuvvetli, kudretli sansınlar. Yahut da damarlarına bas, kızdır onları. Hatta bırak, sana da kızsınlar. Niçin ve nasıl olursa olsun, onları silkele, harekete getir. O zaman senden hoşlanacaklar, nutuklarını tekrar tekrar dinlemek isteyecekler. Daima onların zayıf damarlarını bul. Bunların çoğu ölü gibi insanlar… onları uyandırmak, onlara yaşadıkları hissini aşılamak sana düşen bir iştir. Hatta bunu bir saat için bile yapsan yeter. Fakat zekalarına hitap etmekten vazgeç Allah aşkına!” (s.109)
Biz de yine nutukları dinledik, duygularımızı kabarttık. En zayıf damarlarımıza en çok basanları alkışladık, yaşadığımızı hissettik; sonra sandık başlarına gittik, kimimiz hevesle, kimimizin ayakları geri gide gide. Şimdi yeniden uyku haline dönebiliriz, zayıf damarlarımız bir operasyon zorunluluğu oluşmadıkça, bize yol göstermeye devam edecektir nasıl olsa. 🙂