Hikmet Aksoy
Yalan!..
İnsan olan herkes doğru ve yanlış kutupları arasında tercihini hep aydınlıktan, güzelden vb. özlemlerden yana kullanır.
Yani insan önce doğru olur, doğruya koşar, doğruyu sahiplenir, savunur, bu uğurda savaşır.
Zaten insan da bu durumuyla/tutumuyla erdem kazanır.
Yücelir…
Toplum katında saygınlık kazanır.
Yaşamın bir anlamı da bu zaten.
Yüce dinimiz de inananların doğru olmalarını anımsatıp, doğruluktan ayrılmamalarını emreder/ister.
Doğruluk huzurdur ayrıca…
Çünkü, insanın iç ve dış dünyasının aynı frekansta ya da aynı akortta olması ancak ve ancak “doğru” olmasıyla doğru orantılıdır.
Bunun için hep seçkin kimlik kazanmış insanlar için “içi dışı bir, doğru” tanımlaması yapılır.
Ne mutlu yaşamını “bir çizgide/doğrultuda” götürenlere.
***
Yaşamda öyle gerçekler var ki, bunlar Yüce Rabb’ın takdiri ile oluşmuş, dünya ikilemler diyebileceğim durumlar üzerinden şekillenmiş, “böyle gelmiş, böyle gidiyor.”
Anot ve katot kutupları…
Biri olsa, öbürü olmasa ne olur?
İki ana renk, siyah ve beyaz… Siyahı da, beyazı da yok saysak, beğenip hayran kaldığımız tablolar yapılabilir miydi?
Ya da soğuk ve sıcak algısı olmayan bir insanlığı düşünebilir misiniz?
Doğum ve ölüm olayı… Doğan her insanın ölümü tatması… Düşününüz, doğum var ki, ardından ölüm geliyor.
Şunu belirtmek istiyorum, ilahi adaletin bildiğimiz nice gerçekleri ve bilemediğimiz nice gizi/sırrı yaşamın düzenine sınırlar getirmesi hep iyilik, güzellik, mutluluk ve sonunda dünya huzuru gerçekleşsin diyedir hep.
***
Gerçek ve yalan…
İnsanın ak ve kara yüzü…
Gerçeği sahiplenmenin, gerçekçi olmanın; insan onurunu, insanın iç dünyasını yücelttiğini, insanlar arasında saygı ve güven duygularını pekiştirdiğini, insanı dinin istediği “örnek insan” yaptığını bilmeyen yok sanırım.
Gerçeği sahiplenenlerdir doğru olan…
Ama yalan öyle mi?
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” derler, ama kimi geri kalmış toplumlarda yalanın geçerliliği gece-gündüz sürer gider.
Yalancı insan, önce kendi kişisel çıkarları üzerine kurulu dünyasının devam etmesi için kurguladığı yalan senaryolarına uygun düşen ya da zorlandığı zamanlarda cansimidi
olarak sarılır.
Böylece yalan dünyalarını sürdürmek isterler.
Hele de toplumsal anlamda bilimle, kültür/sanatla donanmamış beyinlerle oluşmuş toplumlarda yalancının mumu yanar da yanar.
*
Çağımız bilimsel anlamda ne kadar ilerlerse ilerlesin; toplumsal cehaleti ortadan kaldırmadıkça yalanın önünün kesilemeyeceği gün gibi ortada…
Kalkınmış toplumların ileri hamlelerinin nedeni; bireylerin yaşamlarında yalanı “kurtuluş yolu” olarak belleklerinden silmiş olmalarıdır kuşkusuz.