Her gün siyaset konuşulan/tartışılan bir ülke olur mu? Türkiye’de siyasetçiler, öteden beri birbirleriyle barışık olmayı -maalesef- hiç düşünmemişler/ düşlememişler. Her gün, ama her gün -hesapta demokrasi adınabirbirleriyle atışmayı, birbirleriyle didişmeyi hüner biliyorlar nedense…
Demokrasi tarihimizin kimi kriz günlerinde bile birbirlerine güvensiz şekilde yaklaşmalarının nedeni; kendilerinin benliğini saran “koltuk hastalığı”ndan kurtulamamış olmaları, “özgüven» yokluğu değil de ne? “Tek Parti Dönemi”nden “Çok Partili Döneme» geçiş sürecinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, iktidardaki (CHP) ile muhalefet partisi (DP) arasında bütçe eleştirisinden doğan anlaşmazlığı/kırgınlığı gidermek amacıyla 12 Temmuz 1947 tarihinde bir beyanname yayımlar. Demokratik yaşama geçişin; 21 Temmuz 1946 şaibeli seçiminin sonrasıdır. Tam bir yıl sonrası…
Bütçe görüşmeleri sırasında DP sözcüsü Adnan Menderes’ten sonra söz alıp eleştirilere yanıt veren zamanın Başbakanı Recep Peker, amacını aşan cümleler kullanınca Meclis’te büyük gerginlik oluşur. Sonuçta DP grubu milletvekilleri Meclis’i terk ederler. Birinci Dünya Savaşı’nı yaşamış, Kurtuluş Savaşı’nda «Türk’ün makus talihini yenmiş “ bir asker/diplomat olan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, yükselen gerginliği önlemek/yatıştırmak için sözünü ettiğimiz beyannameyi yayımlar. İnönü’nün amacı, 1946 seçimleri ve sonrasında yaşanan şiddetli siyasi gerilimi gidermek, siyasal barışı sağlamaktı. İnönü, yayımladığı beyannamesinde; iktidar partisi CHP ile muhalefetteki DP’ye eşit mesafede/ uzaklıkta duracağını ve bunu hedeflediğini açıklamıştı. Demokrasi tarihimizde “12 Temmuz Beyannamesi” olarak ünlenen bu bildiri 11 Temmuz 1947 günü akşamı radyoda okunmuş, ertesi gün de gazetelerde yayınlanmıştı. Bu beyanname/bildiri siyasette “Bahar havası” yaratmıştı, ama 14 Mayıs 1950 seçimlerinde bu kez DP cephesi iktidardaki CHP’yi yerden yere vurup 1946 seçiminin öcünü almanın peşine takılmıştı. Bunda da DP başarılı oldu.
Türkiye’de siyaset hep böyle havalarda yaşana geldi bugünlere. Dahası “kurt dumanlı havayı sever” örneği; bizde de siyasetçi hep böyle polemikli/gergin havaları sever. Demokrasi tarihimizde iktidar- muhalefet barışı yaşandığı; ülkeye siyasal barışın boy attığı zamanlar oldu ama arkası gelmedi maalesef. Uzun süreli olmadı bu siyasal barış dönemleri. 17 Şubat 1959 günü Londra’da uçak kazası yaşayan Başbakan ve DP Genel Başkanı Adnan Menderes’in yurda dönüşüyle siyasette bahar havası esmeye başlamıştı. Ama sonuçsuz bir bahar… Arkası malum… Onbeş ay sonra 27 Mayıs 1960 darbesi geldi.
Türkiye yeni bir demokrasi fırsatını yaşıyor. 15 Temmuz 2016 darbe girişimini demokrasi sevdalısı Türk Ordusu ve halkı; FETÖ’nün planladığı karalık bir döneme girmeyi reddetti. Şimdi siyasetçiler; eğer bu fırsatı Türk demokrasisi, dahası gerçek demokrasiye susamış Türk halkı adına değerlendiremezlerse vay benim milletimin hayallerine/ umutlarına… Türkiye demokrasi adına büyük bir fırsatı gerçek anlamda değerlendirmek konumunda bugün… Ama bu siyasi kadrolarla mı?