Biliyorum, kimse anlamıyor senin duygularını… Kış mevsiminde evden çıkıp bahçede kartopu oynamak istediğini… Kardan adam yapıp mutlu olmak arzunu… Serçe kuşuna kapan kurup yakalama heyecanını, onu sevmek istemini…
Bilmiyor kimse senin sek sek oynarken yanlış yapıp ebe olmama heyecanını…
Yaz mevsiminde plajda kumdan kaleler yapıp tam bitmek üzere içen yıkılışında duyduğun üzüntüyü…
Körebe oynarken de sobelenmeme heyecanını kim anladı ki zaten?..
Eline ilk kez kalem alıp ak kağıt üzerine çizdiğin iki çizgi ve devamında yaptığın karalamanın aslında senin dünyan olduğunu…
Kim/ler bildi ki?
Renk dünyanın zenginliği olan kuru boya kalemlerini resim dersinde sıra arkadaşınla paylaştığında duyduğun sevgiyi/huzuru…
Sabahleyin annenin minicik cüzdanına koyduğu harçlıkla okulda teneffüs arasında aldığın simidi arkadaşınla bölüştüğünde yüzünde oluşan gülücüğü…
Okulda oynarken düşen arkadaşının dizinde oluşan çizikten dolayı duyduğu acıya senin de üzülüp gözyaşı dökme duygunu…
Pikniğe gidildiğinde çantandan çıkardığın sarı ayvayı çakı/bıçak bulamamanın üzüntüsüyle onu yarıya değin yiyip, diğer yarısını arkadaşına ikram ederken duyduğun huzuru…
Lokantada annenle yemek yerken vitrinden içeriyi seyreden çocuğu da yemek masana çağırmak istemeni…
Sırtında okul çantanla otobüste otururken, gelen yaşlı teyzeye yerini verişinde duyduğun huzuru…
Sokakta dilenen çocukları gördüğünde babanın eline çimdik atıp, dikkatini çektikten sonra ona verilen sadakaya duyduğun sevinci…
***
Yaşamın ilk basamaklarındaki çocuklarımızın duygu dünyasından anlar aktarmak istedim sizlere…
“Çocuklarımız geleceğimizdir» diyoruz ve yetişen yeni kuşakların eğitimi/öğretimi için varımızı/ yoğumuzu veriyoruz yeri geldiğinde…
Amaa…
«Çocuk dünyamız”da farklı iki dünya yaşıyoruz son günlerde…
Aynanın bir yüzü tertemiz duygularla dolu, berrak, açık alınlı, neşeli, bilgili, umutlu, pırıl pırıl heyecanlı bir dünya…
Diğer yüzü iğrenç, irinli, sümüklü, kokuşmuş, korkunç mu korkunç bir dünya…
Çocuklarımızın dünyasında yaşanmak istenen bir olayın üzerimde yarattığı korkunç duyguları paylaşmak istedim sizlerle…
Ne iğrenç bir anlayışa karşı karşıyayız ki, utancımla birlikte öfkem dağlar gibi büyüyor.
Vekile bakar mısınız? Ne diyor:
“Cinsel istismar suçunda, faille mağdurun evlenmesi durumunda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ceza verilmişse infazın ertelenmesi…”
Yüzkarası bir tarif…
Hem de öyle bir zamanda veriliyor ki, “gece yarısı”…
Utançlık görülmesin diye…
***
Bu satırları yazdığım (20 Kasım 2016) gün; “Dünya Çocuk Hakları Günü…”
Tesadüfe bakınız ki, böyle bir günde dünya ulusları çocukları için aydınlık düşünceler peşinde koşuyor.
Biz ise “çocuk tecavüzleri» ile dünya gündeminde yer alıyoruz.
***
Utanmak asil bir erdemdir. İnsan olanı kötülüklerden alı kor; doğruyu gösterir/öğretir.
Cinsel istismar suçlularının mağdurlarla evlendirilmesini istemi bir cehalet örneği olarak siyasal tarihimize geçti, ne yazık ki…
Yüce Rabb’im akıl versin demek bile bu utancı örtmüyor artık.
***
Güzel ülkemde çocuklar saf/arı düşünce ve tutkularıyla yaşama sarılıyorlar.
Kimi yetişkinler de, kötü düşünce ve eylemleriyle onların dünyalarını karartıyorlar ne yazık ki… Heeey!.. Güzel çocuk üşüme gel!..
Bu da geçer…