Gerçek Benliğin Tanımlanması

8 Şubat 2017
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz
2215 defa okundu.

mustafa kılınç resim

‘’Yeteri kadar sevmemiştim. Sürekli meşguldüm, hayat yanı başımdan bir yelkenli yarışı gibi sessiz ve hızlı geçip giderken, ben hayata hazırlanmakla meşguldüm.’’

LORENE CARY

“Dünyada değiştirebileceğiniz tek şey sizsiniz ve bunu yaparsanız dünyadaki her şey değişir zaten”

CHER

Aslında eleştirel biri gibi görünmekten, ilk dakikada hemen olumsuz laflar etmekten nefret ediyorum, fakat yaşamımızda bir değişiklik yaratmayı amaçladığım için gerçeği size gördüğüm gibi aynen söylemek zorundayım.

“Siz arkadaşınızı kandırabilirsiniz, ben kendimi kandırabilirim, ama lütfen birbirimizi kandırmayalım. Yaşamak, evet yaşamak. “Yaşamak” derken kişisel, özel yaşam deneyimlerinden bahsediyorum. Yoksa insanların sergilemekte oldukları imajlardan değil.

Sizin hakkınızda doğru düşünüp düşünmediğimi sizden daha iyi kimse bilemez.

Sizin hakkınızdaki yargılarımı hemen ve tamamen doğru kabul edin demiyorum. Sadece dikkatle düşünmenizi, tartmanızı istiyorum. Yaşamınızla ve kendinizle ilgili bazı şeyler itiraf etmek çok zor gelse bile kendinize karşı tamamen dürüst ve açık olmanızı istiyorum.

Unutmayın bilmediğimiz bir şeyi değiştirmenize de imkân yoktur.

İşte bakın ben ne görüyorum? Eğer sizin hayatınızda bu dünyadaki pek çok diğer kişinin hayatına benziyorsa ki benimki de öyleydi aslında, farkında olarak ya da olmayarak, sakin ve telaşsız olabilirsiniz. Bu başkalarına böyle görünmeyebilir. Şu anada başkalarının sizin için ne istediği ile ilgilenmiyoruz, bizim konumuz sadece ve sadece sizin ne istediğiniz. Gerçek benliğin tanımlanması. Tıpkı cam gibi, havuzda adeta kayıyormuşçasına sakin sakin yüzen bir ördek gibi siz de yüzeyden bakıldığında pekâlâ iyisinizdir. Ama bir düşünün, o aynı ördek suyun altında yüzebilmek için, ha bire ayaklarını oynatıyor ve yüzeyin üstündeki o sakin görünümüyle kaotik bir çelişki yaratıyor. İşte hayatta böyle.

* Hayatın içinde bir yerlere sıkıştırılmış olmasaydınız “sorumluluklar ve beklentiler” belirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelip ona göre pozisyon almak zorunda kalmasaydınız ve çare yok diye düşünüp kendi kendinizi bir yerlere gömmüş olmasaydınız, işte o zaman sizin seçiminiz ne olurdu?

* Eğer mali açıdan bağımlı olmasaydınız ne yapardınız?

* Kronik olarak fazla kilo ve yorgunluk sorunları yaşamasaydınız hayatınızda neler değiştirdi?

* Eğer bir takım tuzaklara düşmüş olmasaydınız ve yaşamınızı gerçek kişiliğinize ve ilgi alanlarınızı doğru tanımlayan olgulara göre belirleyebilseydiniz nasıl bir hayatınız olurdu?

* Neyi nasıl değiştirirdiniz?

* Hangi arabayı kullandığınızın, nerede yaşadığınızın, kazanabileceğiniz para miktarının veya başkalarının sizden hoşlanıp hoşlanmadığının sizin için ne önemi olduğunu sorgulamış olsanız ne gibi cevaplar bulurdunuz?

* Şimdi sizlere yaşamınızla ilgili olarak ikinci bir şans verecek olsaydık bir şeyleri değiştirir miydiniz?

* Yoksa bildiğiniz şeylerin daha emniyetli olduğunu düşünüp sahip olduklarınıza sıkı sıkı sarılır mıydınız?

* İkinci şansın üstüne atlar mıydınız?

* Yoksa son dakikada yeni şeylerden korkup kabuğunuzun içinde kalarak bu şansı kullanmaktan vaz mı geçerdiniz?

* Hayatınızla ilgili tahmin edebileceğinizden çok daha fazla seçenek bulunduğunun farkında mısınız?

Şu andan itibaren geçmişinizi, artık sizi ve geleceğinizi daha fazla kontrol altında tutamayacak biçimde çözümlemeyi öğrenmek üzeresiniz. Bu, sizin kabullenmeyi ve hatta kendiniz ve yaşamınız için özürler bulmayı reddetmenizle başlayacak olan bir yolculuk. Eğer istediğiniz ve ihtiyaç duyduğunuz şeye sahip değilseniz buna inanarak tekrar tekrar söylemelisiniz.

Eğitimlerimde katılımcılara kim olduklarını sorduğumda genelde aldığım cevaplar “Ben bir hemşireyim”, “Ben bir öğretmenim”, “öğrenciyim”, “ev hanımıyım”, “sigortacıyım”, “başkanım” türündendir. Kendilerini işleriyle ya da rolleriyle tanımlarlar. Ne yaptıklarını söyleyerek cevap verirler. Çünkü “KİM” olduklarını söyleyerek cevap

veremezler. Size kim olduklarını söyleyemezler, çünkü onlarda kim olduklarını bilmiyorlardır.

Evet, herhangi bir düzeyde var olabilirsiniz ve davranışınızı da bu düzey belirler. Yaptığınız şeyler kimliğinizin bir parçasıdır. Ancak var oluşun bambaşka bir düzeyi vardır. O düzey yapmakta olduğunuz şeyden tamamen bağımsızdır. O düzey sizin gerçek, doğru, asıl canlı olan kimliğinizdir.

İşte bu doğru, samimi kimliğiniz gerçek benliğinizdir. Başka bir kişiye gerçek benliğinizi anlatmanızın ne kadar zor olacağını tahmin edebiliyorum, çünkü genellikle çok uzun bir süredir, siz de onu görmüyor, onunla temas kurmuyorsunuzdur ya da belki de hiçbir zaman görmemişsinizdir. Tıpkı seminerime katılan bazı katılımcılarımda olduğu gibi.

o Peki, şimdi lütfen söyler misiniz, kimsiniz siz? Yaptığınız her neyse onu niye yapıyorsunuz?

o Şu anda sahip olduğunuz yaşamla yaptığınız şey, gerçek kimliğinizi yansıtıyor, onu yararlı kılıyor mu?

o Size bir şans verilse farklı seçimler yapar mıydınız?

o Böyle bir şansınız olsa neyi seçeceğiniz konusunda fikriniz var mı?

o BU GERÇEK BENLİĞİNİZLE TEMAS HALİNDE MİSİNİZ?

o Bura da “neden” söz etmekte olduğumu gerçekten “kavradınız” mı yoksa sizin için bu anlattıklarımı bir sohbet olarak mı değerlendirdiniz?

Peki, nedir öyleyse bu sürekli olarak tekrarlayıp durduğum GERÇEK BENLİK?

Gerçek benlik, ancak mutlak özünüzde bulunabilen sizsiniz. Bu öz, yaptığınız işle becerilerinizin, Tanrı vergisi özelliklerinizin, dirayet ve aklınızın, ilgi alanınızın oluşturduğu, dünyada bir eşi daha olmayan bir BİLEŞİM ‘dir.

Sonradan öyle olması gerektiğine inandıklarımızın aksine, sadece size ait olan ve var olma ihtiyacı olan güçler ve değerler bileşkesi. Bu, hani o hayatınızda, kendinizi en mutlu ve tatmin olmuş hissettiğiniz dönemlerde serpilip gelişen, özgür bir bilince sahip olan sizsiniz.

* Tüm berraklığı ile GERÇEK SİZ’in kim olduğunu biliyor musunuz?

Bu soruya cevabınız EVET ise sizi tebrik ediyorum. Tebrikler. HAYIR, ise, yaşam enerjiniz boşa harcanıyor ve gerçekten mutlu ve huzurlu bir yaşam sürme şansınızı feda ediyorsunuz demektir.

Hayatta sergilediğiniz davranışlarınızla, insanlara açık olan kimliğinizle, gerçek benliğinizi ifade eden değerlerinizin, inançlarınızın, tutkularınızın ve vizyonlarınızın arası nasıl?

O halde yaşamınızı kendi kontrolünüzde tutmaktan vazgeçmişsiniz ve içten dışa doğru değil, dıştan içe doğru tanımlanan bir hayat sürmektesiniz.

Kendi gerçek benliğinize sadık olmayan bir hayat sürmek bir boşluk, sürekli bir tamamlanmamışlık duygusu yaratır.. Bin bir çeşit yöntemle bu boşluğu doldurmaya çalışırsınız; sigara veya içki içerek, hiç durmadan çalışarak veya kendinizi çocuklara ya da bir eşe aşırı derecede adayarak. Kısacası o boşluğu doldurabilmek için herhangi birini, herhangi bir şeyi arar durursunuz…..

Bazen kendinizi çok ama çok yalnız hissedersiniz. İnsanlarla çevrili iken bile yabancı gibisinizdir. Sizi onlardan ayıran bir ağrınız, bir sızınız vardır. Onlarla konuşursunuz, ama sanki sizi can kulağıyla dinlemiyorlarmış gibi gelebilir.

Zaman zaman duygularınızı paylaşma cesareti bulduğunuzda bile yanlış anlaşıldığınız hissine kapılırsınız. Başkalarının size yaklaşımlarından ürkersiniz; çünkü bu insanlar aile üyeniz dahi olsalar, size çok iyi de davransalar onların gerçek niyetlerini, gerçek kasıtlarını sezemezsiniz. Acı bir şekilde arkadaşlarınızın ve ailenizin de sizi terk edebileceğini ya da onların beklediği biçimde davranacaksınız diye kendi gerçek benliğiniz için önemli olanları görmezlikten gelebileceklerini öğrenmiş olursunuz.

Tüm bu boşluğu doldurma çabalarınız uzun süredir sonuç vermemişse gözle görülmez bir karamsarlık davranışı geliştirebilirsiniz. Bu durumda artık değişme ve tatmin olma isteğiniz pasifleşmiş olabilir. Sonuç olarak hayatınızda her şeyin huzurlu ve dengeli olduğu anlar artık çok çok azalmıştır.

Neyin tehlikede olduğu hakkında dürüst ve samimi olmalıyız. Bu dünyada kendi gerçek benliğimize uyuyor olmaktan çok sizin için, tayin edilmiş rolleri oynayarak yaşamak. Gerçekten değer verdiğiniz amaçların peşine düşmek için, ihtiyacınız olan yaşam enerjisini de boşa parçalıyor olmak demektir. Bunun aksine, kendi gerçek benliğinize uyumlu bir biçimde yaşamaya başladığınızda ise, dağılmış ve boşa harcanmakta olan bütün o enerji, size hayatınızın ana yolunda ilerlemek için gereken ivmeyi kazandırmaya başlayacaktır. Böylelikle; hız, randıman ve akıcılık kazanmış olacaksınız. Olmak istediğiniz, olma ihtiyacı duyduğunuz kişi olarak hayatta çok daha başarılı biri haline geleceksiniz.

Gerçek benliğin inkâr edilmesinden daha büyük bir stres nedeni olamaz. Çünkü, bu durumda yaşamsal enerjiniz dağılıyor, dağıldığı için tükeniyor ve siz de giderek mantıken yaşamaya başlıyorsunuz. Peki, uzun vadede bunların toplam etkisi ne oluyor? Eğer birisi sürekli telaş ve çekişmeyle enerjisini tüketiyorsa bu aslında ömründen tüketiyor demektir.

* Sizde dâhil her birimizin içinde, kim olmak istiyorsak, ne olmak istiyorsak o var ve hayatımız boyunca ihtiyaç duyacağımız, isteyeceğimiz her ama her şey de var. Önemli olan bunun bilincinde olmamızdır.

Düşüncelerinizde tutucu olmayın.Tersine hayatınızla ilgili her durumu, sadece sizin için doğru olmayan şeyleri istiyor ve peşinde koşuyor olma ihtimaliniz de dâhil olmak üzere, tek tek irdelemeyi arzuluyor olmalısınız.

Belirli özellikleriniz ve karakteristikleriniz ile birikiminiz ve sapmaya uğramış bilgileriniz, sizi tanımlayan ve yeryüzündeki tüm diğer insanlardan farklılaştıran şeylerdir. Bu farklılığı yaşayabilmeniz ancak ve ancak kendi eşsiz özelliklerinizin dışa vurulmasına izin vermenizle mümkün olabilir. Sizi siz yapan her bir sahici karakteristiğinizi sıkıca yakalamak ve kendi yaşam sahnenizin merkezine yerleştirmek zorundasınız. Ve bu yapılabilir. Özünüze yeniden ulaşabilmek sadece bilmem hangi dağın tepesinde bulunan bazı filozoflara özgü bir beceri değildir. Bu sizin tarafınızdan da yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir iştir.

SİZ SİZİ BİLMEDEN, SİZ OLAMAZSINIZ.

Şu anki yaşamınızı idame ettiren benliğiniz birdenbire ortaya çıkmamıştır. O, benliğiniz;

* Yaşam boyunca başınızdan geçen belli başlı olayların, yani sizin dışınızdaki etkenlerin ve

* İçsel dünyanızda oluşan tepki ve dönüşümlerin, yani içsel tepkilerin ortak bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Bu dünyadaki yaşamınız, kimi dışarıdan kimi içeriden olmak üzere bir dizi etkileşimlerden oluşur. Dışsal etkileşimleriyle dünya, ya sizin başladığınız noktayı geliştirir ya da o noktayı siler, ona saldırır ve bozar. İçsel dünyamızdaki etkileşimler de en az dışsal olanlar kadar güçlüdür ve dışardan gelen etkilerin sizin tarafınızdan yorumlanması ya da sizden gelen tepkilerle oluşur.

Sonuçta, eğer kaba ve duyarsız bir yaşam yolculuğunun ürünüyseniz işte o zaman gerçekdışı, kurgusal bir benlik ortaya çıkar. Bu gerçek değil kurgusal bir benliktir. Başınızdan geçen olumsuzluklar ve muhtemelen daha da önemlisi, sizin bu olumsuzluklara gösterdiğiniz tepkiler ve yorumlar sizi aslında olduğunuz kişi olmaktan uzakta bir noktaya iter. Bunun sonucunda da kim ve ne olduğunuzu görmezden gelmeye başlarsınız. Bu durumda benliğiniz sizi darbelere dayanıklı bir şekle sokmaya çalışacağına “Tamam boş ver, sorun yaratma” durumuna sokar. Bu geleneksel bir yaklaşımdır ve dünyanın işine gelir. Fakat sizi hayal kırıklığına uğramış, umutsuz, tutkusuz ve enerjiden yoksun biri haline getirebilir. Bu kurgusal bağlantıyı kesmek ve gerçek benliğinizle yeniden bağlantı kurmak için içsel ve dışsal etkilerin şu an sürdürdüğümüz yaşamı nasıl katı yaptığını ve bu etkileri, gerçekten istediğiniz ve ihtiyaç duyduğunuz yaşama geçirebilmek için, nasıl kontrol altında tutabileceğinizi öğrenmeniz gerekir.

Örneğin; birisi tarafından reddedilmişseniz (dışsal etki) ve bu nedenle kendinize gerçekten kızıyor, yeterince iyi olmadığınız için kendinizi suçluyorsanız (içsel etki), işte bu noktada gerçek benliğinizle olan bağlantınızın yerine kurgusal bir benlikle bağlantı kuruyorsunuz demektir, oysa gerçekte muhtemelen sorunun büyük bir kısmı sizde değil öteki kişilerdedir.

Kurgusal benliğiniz, sadece kim olduğunuzu ve yaşamınız da ne yapmanız gerektiği noktasında, sizi yanlış bilgilendirmekle kalmaz, gerçek kimliğinizle bağlantı kurmanızı sağlayacak bilgileri de engeller. Eğer gerçekten sizin için şu an yaşadığınızdan daha fazlası mevcutsa, kendinize “ Neden ben bunu yapıyorum?” diye hemen sormanız gerekir. Kontrolü nasıl ele geçireceğinizi de sormanız gerekir. Belki kendinizden yeterince talepte bulunmuyorsunuz; çünkü bir tuzağa sıkışmış olduğunuzu düşünüyorsunuz.

Belki parasızlık ya da fırsat yokluğu ya da siz daha başarılı olduğunuzda bundan şöyle ya da böyle rahatsızlık duyacak başka insanlar yüzünden harekete geçmiyorsunuz.

Belki de hangi yolu zorlamanız gerektiğini bilmiyorsunuz ya da ne istediğinizi, neye ulaşmak için çabalayacağınızı. Durumunuz ne olursa olsun bu “ nedenlerin”, “mazeretlere” dönüşmesine izin veremezsiniz. Kolay ya da zor, olabileceğiniz her şeyi, olmak sorumluluğu

taşıyorsunuz; bunu aileniz için, dünya için yapmanız gerekiyor. Bu sizin hayatınız ve saat çalışıyor. Bu kendini inkâr hücresinde yaşamaya devam ederseniz günler, haftalar, aylar ve yıllar, olağanüstü ve muhteşem olabilecekken öylece harcanıp gitmeye devam edecektir.

Gerçek benliğinize yaşam enerjisi verin Bu durumda:

* İçsel faktörlerle motive olmanızı sağlayın.

* Kendi beğeni ve ilgi alanlarınıza uygun olarak kendi seçimlerinizi yapın.

* Kendi kararlarınızı uygulayacak ölçüde etkin bir özgüvene sahip olun.

* Kişisel saygınlığınızı içsel olarak tanımlayın.

* Dış etkenlerin bunları etkilemesine izin vermeyin.

* Kişisel davranışla sonuçlar arasındaki bağlantıyı görmeye çalışın.

* Kendi önceliklerinize göre seçim yapmayı ilke edinin.

* Özgüven ve güçlülük duygularınızla bağlantı kurun.

* Başkalarıyla iş birliği yapın.

* Her türlü ortamda kendinize güveni ilke edinin.

* Kendinizle mutlu olmayı öğrenin.

* Hayatta her zaman bir amacınız olması için gerekli çabayı sarf edin.

* Herkesle kendinizi özdeş hissedin.

* Kendinizi sevin, karar verin.

* Bu güne kadar yapmış olduğunuz hatalardan ders alın. “ Başarısızlık yoktur sadece geri bildirim vardır.” Bu varsayımı ilke edinin.

* Başkalarının yargılarının sizi etkilemesine asla izin vermeyin.

* Başkalarından çok kendi değerlerinize önem verin.

* Hayatta ne istediğinizi bilin.

* Eyleme geçin,

* Duyusal keskinliğe sahip olun,

* Esnek olun,

* Kendi arkadaşlığınızı beğenin.

* Yeni bir projeye başlamanın her zaman kolay bir yolu olduğunu bilin.

* Başkalarının neden ve nasıl başarılı olduklarını anlamaya çalışın.

* Mazeretlerin haklılığını değil başarının hazzını yaşamayı ilke edinin.

* Her zaman sinirlilikle başa çıkmayı öğrenin.

* Aile yaşamınızın güvenli ve huzurlu olmasını sağlayın.

* Bilmenizi isterim ki İNSAN DÜŞÜNDÜĞÜ KADAR GÜÇLÜ, İNANDIĞI KADAR DEĞERLİDİR.

Kişisel gerçekliğinizde yani benlik kavramınızda olacak değişiklik yaşamınızı en yüksek noktaya çıkartarak, tamamıyla içten dışa doğru gelişir. Bu gerçekten olması gereken çok iyi bir şeydir. Çünkü dünyayı değiştiremezsiniz, olayların akışını değiştiremezsiniz ve bunların sizin dünyanıza yansımalarını nadiren değiştirebilirsiniz. Kendi duruşunuzu değiştirdiğinizde, kendi kimliğinizi gösteren “VERİ PENCERESİNİ” yeniden açtığınızda, kendi benlik kavramınızı, yeniden değerlendirmeye tabi tutup da yeni gerçekler yeni güçler keşfettiğinizde ve bunlar üzerinde yeni bir kontrol geliştirdiğinizde, gerçek benliğinize odaklanmaya başlayabilirsiniz. Asıl iyi haber şu ki, gerçek benliğinize başarılı bir biçimde ulaşabilmek, onu ortaya çıkarabilmek, yeniden ona odaklanabilmek ve yeniden her şeyi kontrol altına alabilmek için sadece ve sadece SİZ yetersiniz, başka kimseye ihtiyacınız yok.

Kendi kendinize şunu sorabilirsiniz. “Eğer durum buysa kendi benliğimi neden daha önce yeniden formüle etmedim?” Daima hayvanlarla insanlar arasında iki önemli fark olduğunu söylerim. Bunlar:

  1. BAŞPARMAKLAR ve
  2. SEBEPLER’dir.

Bunca zamandır başparmaklarınızla ne yapmış olduğunuzu biliyoruz. Peki, sebebinizle ne yapmaktasınız?

Bilinçli zihniniz çoğunlukla kendiniz için gerçekten önemli olanları bulmayı çalışmak yerine dünyanın çılgın dansına ayak uydurmaya çalışır. Zamanınızı ve enerjinizi harcamanız gereken beklenti ve taleplerin oranı baş döndürücü biçimde artar. Sonuç? Tamamen kendimizi bir hiperaktivite ve bölünmüşlük deryasında yitirmiş olarak buluruz. İşte o zaman korku baş gösterir. Değişme korkusu. Bilinmeyene doğru adım atma korkusu. Korku esasen ölümcül bir etkendir ve her şeyden etkilenir; İşinizden, evliliğinizden, sağlığınızdan, çocuklarınız için yapmak zorunda olduklarınızdan, vücudunuzun yaşlanmasına tanık olmanızdan, sizi karamsarlaştıran milyonlarca şeyden. Şimdi oturup sadece bu korkularınıza odaklansanız bile kendinizle ilgili olumlu şeyleri bulmanızın güçleştiğini fark edeceksiniz.Zaman artı düşünce eşittir korkudur.düşünce ve zaman beraberinde korkuyu yaratmaktadır.zevkte aynı şekilde yaratılır.yani düşünce artı zaman eşittir zevktir.zevklerimiz ve korkularımız bir paranın iki yüzü gibidirler.

Bilmenizi isterim ki; her insanın benliğinde ifade edilmeyi bekleyen bir eşsizlik, bireysellik ve farklılık vardır. Her kim olursanız olun, siz de bu gruba dâhilsiniz. Her ne kadar bireyselliğiniz tahrip edilmiş olsa da kendinizi kaybolmuş ve sıradan hissetseniz de, siz de bu gruptansınız.

Kendi gerçek benliğinizle yeniden buluşmanız inanılmaz bir deneyim olacaktır. Günü gerçek benliğe uyumlu bir biçimde geçirmek bir mutluluk ve anlatılmaz bir özgürlük duygusu verecektir. Artık şimdi geçmişinizdeki ve “benlik” kavramındaki sır perdesini kaldırmaya başladınız. Bir kez tüm ışıkları yakıp benlik kavramınızı ışığa, boğunca ve geçmişinizi mikroskop altına alınca yaşamın daha zevkli hale geldiğini fark edeceksiniz. Bu keşif için hazırsınız değil mi? Öyleyse yolculuğa devam edelim.

2-GÜÇ MANÜPLASYONU

Kilimin altımızdan çekilişini seyretmek yerine, kayan bir halı üzerinde dans etmeyi öğrenebiliriz.

Thomas F.Crum

Güç manüplasyonu, bir ilişkiyi korumak adına sizin kişisel gücünüzün sabote edilmesidir. Size en yakın olan kişilerden gelen mesajları doğru değerlendirmeyi öğrenin. Paranoyak hale gelmenizi istemiyorum, ama kendi adınıza dinlemenizi ve düşünmenizi istiyorum.

Acaba çevrenizdekiler bir şeyi “yapamayacağınızı” söylerken eğer yaparsanız kendilerini tehdit altında hissedeceklerinden dolayı mı böyle söylüyorlar? Sizi gerçekten düşünen insanlar siz duymak istemeseniz de gerçeği söyleyeceklerdir, ama bir yandan da istediğiniz şeyi elde etmeniz için size yardım etmenin bir yolunu bulmaya da çalışacaklardır. Üstelik bunu sizin değişmenizden korktukları halde yapacaklardır. Birisi sizin planlarınıza itiraz edince hemen onun sizi sabote etmeye çalıştığını var saymayın, size gerçekten değerli bildirimlerde bulunuyor da olabilir. Ancak, gözlerinizi sonuna kadar açarak size söylenenleri dinleyin. Kişisel gücünüzün tehditlerinden ürkün bilinçli ya da bilinçsiz olarak, sizi emniyetli, küçük kozalarında kalmaya ikna etmeye çalışıyor da olabilirler. Bu tür sabotajın kendine özgü işleyiş mekanizması sizi çocuksulaştırmaya çalışmaktadır. Size çocukmuşsunuz gibi davranılır. Ve böylece sizden de bir çocuk gibi onların gücünün otoritesine boyun eğmeniz beklenir.

Bunlar yaşanırken kaç yaşında olduğunuzun da hiçbir önemi yoktur. Güç mücadeleleri ömür boyu sürebilir. Bu tür şeyleri her zaman duyabilirsiniz. . ‘”Sen kim olduğunu sanıyorsun?”

“Sen kimsin?” “Şimdi yine neyin peşindesin?”

Güç, belli bir sürecin sonunda tiryakilik yaratır. Ve eğer herhangi birinin sizin üzerinizde bir süre otoritesi olmuşsa onu değiştirmek oldukça zordur.

Sonuçta mademki bir güçleri var, neden değişsinler ki? Neden bunu size bıraksınlar?

Bu konuda bilmenizi istediğim şey; etrafı tarayıp bu tür mesajları incelerken kendi sesinizi de dinleyin, çünkü suçlu o da olabilir. Kurgusal benliğiniz bütün gücüyle yüklenmiş ve neyi neden yapamayacağınız hakkında herkesten daha yüksek sesle konuşuyor olabilir. Sonuçta ister sizin sesiniz olsun ister başkasının, hangi mesajları içselleştirmek istediğiniz konusunda çok dikkatli olun.

Şu andan itibaren karşılaştığınız her türlü ‘’Güç Manüplasyonu’’ karşısında ne yapmanız gerektiğini merak mı ediyorsunuz? Lütfen sıkı durun ve neşe içinde havaya sıçrama sanatını öğrenin. En son ne zaman neşe içinde havaya sıçradığınızı hatırlıyor musunuz? Çoğumuz çok uzun bir süredir neşe içinde havaya sıçramamışızdır. Bunun sebebi; olan pek çok şeyi olağan kabul etmemizdir. Yaşamanıza daha fazla sayıda değer bilme, farkında olma araçları kattıkça neşe için havaya sıçramak düzenli yapılan bir olay haline gelecektir. Yaşamımızdaki her iç ve dış ‘’zaferi’’kutlamayı hatırlamalıyız. Sanırım zaferlerin en büyüğü her sabah uyanıp; canlı olma ayrıcalığını yaşamaktır. Tek başına canlı olmamız neşe içinde havaya sıçramamız için yeterli bir sebeptir. Dış dünyamızda büyük bir zaferi beklememize gerek yok.

Çoğumuz garip bir şekilde dışsal dünyada elde ettiğimiz kazanımlar için dahi neşeyle havaya sıçramaktadır. Bir zamanlar bir kitap yayınlamak benim için hayaldi. İlk basılan kitabımın bir örneğini elime aldığımda sevinç çığlıkları attım. Neşeyle çocuklar gibi havalara sıçradım. Zaman geçtikçe yayınlanan diğer kitaplarım, makalelerim artık olağan bir duruma gelmişti. Bir gün ofisimde otururken, kitaplarıma, yayınlanan makalelerime bir göz attım ve tüm bu mucize karşısında çarpıldım. O anda yaptığım işi bıraktım kitaplarıma doğru yürüdüm ve ilk defa neşe içinde havaya zıplayarak göz ardı etmiş olduğum başarılarımı kutladım. Korkularımı, tüm engellemelere rağmen bu kitapları, makaleleri yazdığım için kendime teşekkür ettim. Kitap yazmaya karar vermeden önce daha önce eser yayınlamış olan dostlarla sohbet etmiştim. Amacım, onların fikir ve yol gösterici düşüncelerini benimle paylaşmalarıydı. Sohbetlerim esnasında yanıldığımı anladım. Çünkü sevgili dostlarım tamamen imkânsızlıklardan, özverili çalışmalardan, açık cezaevindeymişçesine hapsolmam gerektiğinden bahsediyorlardı. Oysa ki benim onlardan beklediğim şey sadece bir alkış,beklide ‘’çok iyi olur’’du.Oysaki onların bana verdikleri BOŞVER, bu sevda dan vazgeçti.

Ben; önüme dizilen binlerce sorun ve mazeretlerin haklılığını yaşamak istemiyordum. Bu benim seçimim olamazdı. Benim seçimim; Başarının hazzını yaşamaktan yanaydı ve öyle yaptım. Bu seçimden dolayı çok mutluyum. Neşe içinde havaya sıçrıyorum… Bunu yaşamanızı size de tavsiye ederim. Bunu yapmak, başarmak, elde etmek, istediğiniz bir sonucu tüm güçlü engellemelere rağmen başardığınızda ortaya çıkan bir duygu seli, bütünleşme. Söz konusu duygular olduğunda kâğıdınız, kaleminiz ve sözcükleriniz yetersiz kalıyor.

Siz hiç güzel bir şeyi alıp başkalarını onun korkunç olduğuna inandırmaya çalışmış olabileceğinizi düşündünüz mü?

Evet, güzel bir ders değil mi? Mutluluk bir seçimdir. Sadece iç ayarımızı neşeye yönelterek, yaşamın her durumunda neşelenecek çok şey bulabiliriz.

Yaşam yolculuğumuzun ilerleyen evrelerinde bizlere pişmanlık duyduğumuz bir şey olup olmadığı sorulmuş olsaydı, sanırım çoğumuz “Hayatın tadını daha çok çıkarmadığım için pişmanım” şeklinde cevap verirdi. 90 yaşında bir danışanım olmuştu. Ona, yeni

doğsaydınız nasıl bir yaşamınız olurdu diye sorduğumda aldığım cevap oldukça ilginçtir. Bakın hayatı yeniden yaşama konusunda 90 yaşındaki hanımefendinin bakış açısı;’’Hayatımı yeniden yaşayacak olsaydım, baharlarda daha erken bir çıplak ayakla dolaşmaya başlar ve sonbaharın sonlarına kadar böyle dolaşırdım. Daha çok içsel dünyama zaman ayırırdım. Doğanın, kendimin farkında olur içsel sesimi dinlerdim. Sürekli düşünmek yerine harekete geçerdim. Gücümü kullanırdım.’’

Peki ya siz. Hayatınızı yeniden yaşayacak olsaydınız; değişik olarak neler yapardınız? Çok genç olsanız dahi, bu soru çok isabetli. Öyleyse, neden hemen başlamıyorsunuz? Unutmayın ki, gerçek başarı tüm kutsal değerlerimizi fark edip bunları takdir etmekten kaynaklanır.

3-AŞAĞIYA DOĞRU ÇEKME

Kahramanlığa inanmak, kahramanlar yaratır.

Benjamin DİSRAELİ

Kendini zayıf ve yetersiz hisseden insanları düşünün. Bir şeyleri, olmak istedikleri kişi olmalarını sağlayabilecek bir şeyleri sürekli olarak kaçırıyorlardır. Başka biri ortaya çıkıp da bir şeylere sahip olduğunu ifade ettiğinde de içlerinde haksız bir nefret ve öfke oluşur.

Kızgınlık, hiddet ve korku ortaya çıkar.

Örneğin birden “Hey bilin bakalım ne oldu? Büyük ikramiyeyi kazandım.” derseniz sevinç ve hayretle karşılanırsınız, ama en azından içlerinden birkaç kişi de “aptal şanslı” diye geçiriyor olabilir. İnsanlar sizin başarılarınızdan dolayı gerçekten mutluluk duymazlar.

Eğer onların bu kıskançlık duygularıyla sizin üzerinizde bir kontrol kurmalarına izin verirseniz, eğer sizi aşağıya çekmelerine ve kim olduğunuzu tanımlamalarına müsaade ederseniz, sizi kendileri için uygun olacak biçimde ve onları tehdit etmeyecek biçimde tanımlayacaklardır.

Aşağıya doğru çekmekten kastettiğim şey şu; sizin bir uzlaşma yaratabilmek adına bir şeylerden fedakârlık etmenizi ve kendilerinin bulunduklarını var saydıkları zeminden daha aşağıda bir yerde kalmanızı sağlamaya çalışacaklardır. Ustaca, çok ustaca ve ister bilinçli, ister bilinçsiz olsun, kıskanç insanlar kendilerinden daha yüksek bir yerde olmanızı mutlaka sabote etmek isteyeceklerdir. Bu, aynı zamanda en kafa karıştırıcı bileşim olacaktır; çünkü kıskanç kişiler yanardönerdirler, başarısız olduğunuzda sizin için çaba harcarlar, başarılı olduğunuzda ise bunun tersini yaparlar.

Yaşamınızda genellikle en mükemmel olduğumuz anlarda gözümüze çarpanın kendimiz olmasından korkarız. Unutmayın ki yaşamınızın en üzücü yanı ölmek değildir. Hayattayken gerçek anlamda yaşayamamaktır. Çoğumuz yaşamımız söz konusu olduğunda asla yetinmeyip insanlığımızın gün ışığına çıkmasına tam anlamıyla izin vermemekteyiz. Hayatta gerçekten önemli olan şeyin ne kadar önemsiz şey olduğunu öğrendim. Aslında en önemli olan şey dokunabildiğimiz hayatlar ve ardımızda bıraktıklarımızdır. Rahibe Teresa bu duruma ‘’ Muazzam davranışlar yoktur, yalnızca olağan üstü bir sevgiyle yapılmış küçük davranışlar vardır’’ deyişiyle belirtmiştir.

Dâhilerden feyzalmak, kendi zekâ düzeyini geliştirmenin en iyi yollarından biridir. Bu, senden daha iyi bilen daha iyi biriyle tenis oynamak gibidir.

İşte o zaman ‘’hiç oynamadığın kadar iyi oynarsın’’

Yani, dünyamızın zihinsel, felsefi, bilimsel ve ruhani devlerinin kitaplarını sistemli ve değişime istekli bir biçimde okuduğunda, düşünme şeklin ve davranışların buna bağlı olarak gelişecektir.

Çevrenizde ve ilişki içinde olduğunuz arkadaşların zekâ seviyelerine uyum sağlarsınız. Öncelikle çevrenizdeki dostlarınızın vizyonlarına odaklanın.

o Büyük resme mi? yoksa küçük resme mi? Odaklanıyorlar.

o Dünya görüşleri ne?

o Bu yaşamdan ne bekliyorlar?

o Nasıl bir geleceğe, mesleğe, yaşam tarzına sahip olmayı hedefliyorlar?

o Amaçları sadece günü kurtarmak mı? Yoksa belirli bir hedef kriterleri mevcut mu?

Şimdi dostlarımın vizyonuyla benim ne ilgim var şeklinde sorabilirsiniz. Öyle mi? Şimdi sizin bu sorunuzu birlikte biraz açalım. İnsanlar ancak birbirine benzeyen insanlarla bir arada olurlar. Arkanıza yaslanın ve düşünün lütfen. Şu ana kadar yaşamınıza girip çıkan insanların ortak özellikleri hep aynıdır. Bundan sonra da yaşamınıza girecek insanlar aynı ortak özellikleri taşıyacaktır. Bu bir tesadüf mü? Hayır! Bu sizin bilinçaltı zihninizin ortak özellikteki insanları çekme gücüdür. Bu güç doğduğunuz andan itibaren hep sizde vardı ve hep de var olacak.

Bundan şüpheniz olmasın. Bakınız Julion William Penn ne diyor;’’Tek bir hayat yaşayacağımı sanıyorum. Bu yüzden eğer gösterebileceğim şefkat, herhangi bir yoldaşım için yapabileceğim bir iyilik varsa bunu şimdi yapayım; erteleyip ihmal etmeyeyim. Çünkü bu yoldan bir daha geçmeyeceğim.’’

Lütfen kendi değerinizin farkında olun.Ne istedikleriniz,beklentileriniz konusunda net olun.güç başarı ve sevgi yolunda sizi aşağıya çekenlerden kurtulun.Günümüzde bunu yapmak bir kırıcı davranış ya da lüks değil.Aksine gereklilik. Sonuca ulaşmak istemiyorsanız o halde sizin için bu söylediklerimin önemi yok. Çünkü siz peşinen mazeretlerin haklılığını yaşamayı seçmişsiniz demektir. Ancak unutmayın her zaman yeni bir seçim hakkınız vardır. Sheila Byrd’ın seçtiği gibi bir yolculuğu seçme hakkına sizde sahipsiniz. Sheila ‘’oldukça basit bir yaşantım oldu ‘’diyor.’’Buna rağmen bazı geceler bir sonraki gün için duyduğum heyecan yüzünden uyuyamıyorum Yaptığım her şeyde keyif ve neşe buluyorum’’Sheila’nın seçimi ve sonucu.

Kendinizin bulunduğunuz noktada aşağı doğru çekilmesine izin vermeyin. Bunun için hayatınızdaki diğer insanları kontrol etme ihtiyacını bırakın. Bu çerçevede başkalarını kesinlikle olmadıkları bir yönde şekillendirmek için boşa harcadığımız çok büyük bir zaman israfından bahsediyorum!

Söz konusu kişiler; eşlerimiz, kocalarımız, çocuklarımız, anne-babalarımız, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız veya kim olursa olsun, cevabı yanlış yerde aramaktayız.

İnsanları değiştirmeye çalıştığımızda, ya da buna izin verdiğimizde ki bu kontrol etmekle aynı şeydir; yaşamlarının o noktasında benliklerinin özüne karşı gelmiş oluruz. Çünkü herkesin kendi yolculuğu, öğreneceği dersleri, kendi kapasiteleri, kendi hedef ve amaçlarını göremeyiz. Herkes bu dünyaya bizimkinden farklı bir gündemle getirilmiştir. Dolayısıyla dostlarımızın yollarından çekilerek, amaçları doğrultusundaki kişi olmalarına izin vermek doğru olacaktır. Başka birisinin yaşamına müdahale etmeye teşebbüs ettiğiniz her durumda, o kişiyle göbeğinizden birbirinize bağlı olduğunuzu kurgulayın. Karşıdaki kişinin hareket ettiğini ancak size uyum sağlamadığı düşünün. Göbeğinizdeki hissinize odaklanın? Bu durum sizin hoşunuza gidiyor mu? Rahatsız olduğunuz bir durum hissediyor musunuz? Halinizden memnun musunuz?

Bir başkasının yaşamınıza müdahale etmesine, sizi aşağıya doğru çekmesine izin verdiğiniz durumlarda da – bu da aynı madalyonun diğer yüzüdür. Her zaman bu kurgulamayı tekrar ederek durumu tersine çevirebilirsiniz.

Ara sıra karşılıklı bağımlı olduğumuz kimseler, hayatta kalışlarının bize olan ilişkilerine bağlı olduğunu düşünerek gerçek anlamda özgür kalmayı istemezler. Onların kendi yaşamlarına devam edebilecek güce sahip olduklarına ve olacaklarına dair inancımızdan ve sevgimizden emin olmalarını sağlayıp, kendilerine duyduğumuz güveni ifade etmeliyiz. Koç olarak, bana göre korumak, ama kontrol etmemek sevgide temeldir.

Koşulsuz sevgi her zaman, her şart ve ortamda, sonuçları ne olursa olsun, yargılama, doğruculuk ve kızgınlık olmaksızın geride kalıp, sevdiklerimizin seçtikleri yollara güvenmek ve inanmak anlamına gelir. Elbette ki çocukların gençken yönlendirilmeleri ve disiplin almaları gereklidir. Elbette ki başkaları için bir arkadaş, antrenör veya model rolünde bulunmamız gereken zamanlar vardır. Ama bir koltuk değneği ya da bir eleştirmen olmanın kimseye bir faydası yoktur. Sonuç olarak, başka insanları bizi meşgul etmeleri için kullanmaya son vermeliyiz. Başkalarına olan bağımlılığımızdan kurtulup kendi mutluluğumuzu yaratmaya ihtiyacımız var.

2006 ÖSS Başarı koçluğu döneminde bir öğrenci danışanım olmuştu. Kendisi mezun konumundaydı. Üstelik başarısını kanıtlamış, bir koleji dereceyle bitirmiş ve 2005 ÖSS’ de başarısız olmuştu. İlk görüşmemizde annesi ve küçük kardeşiyle gelmişlerdi. Programı belirledik ve ikinci günün çalışma saatini belirleyip gittiler. Danışanım çalışmaya gelirken anesiyle geldi, sonraki gün kardeşiyle, diğer günde dedesiyle geldi. Mezun konumunda olmasına rağmen, danışanım tamamen ailesinin kanatları altında kendine göre “güvenli” bölgede olmaya bağımlı kalmıştı. Özgüven duygusu oluşmamıştı. Kendisi yüzeysel yapıda bakıldığında, ailesinin ilgi ve koruculuğundan çok memnun olduğunu göstermeye çalışıyordu. Lütfen dikkat mutlu değildi. Sadece rol yapmaya çalışıyordu. Onun bu bağımlılığını ortadan kaldırdığımda, başlangıçta bu durum hoşuna gitmedi. Çünkü bağımlılıktan elde ettiği kazanımlardan mahrum kalmıştı. Aslına bakıldığında kazanımlarından çok kayıpları vardı. Aradaki farkı üç gün içinde kavradı; özgüvenli, huzurlu, ne istediğini bilen, amaçlarını gerçekleştirmek için elinden geleni değil; yapması gerektiğini yapan konuma geldi.

Eğer kalbinizdeki huzur başka insanların nasıl hareket edeceğine bağlıysa, sizin için alarm zilleri çalıyor demektir.

Hiçbir şarta bağlı olmayan sınırsız huzur; iyilik, neşe ve mutluluk dürtüsünü harekete geçiren coşkulu bir alandır.

4-İÇ DİYALOĞUN BEDELİ

İç diyalog kesintisiz bir şekilde her an var olduğu için toplam olarak büyük bir yaşam gücü olabilir. Sinsi, kümülatif ve ağır seyreden bir yıkıma yol açabilir. Herkesin, güneşin sırtını gerçekten yaktığını fark etmeden, yaz sıcağında gömleksiz dolaştığını hayal edin. Onların sırtına bir ütü yapıştırırsanız anında tepki alırsınız. Oysaki güneşle ütü aynı hasarı yapacaktır, ama güneş sinsi davranır. Farkına bile varmazsınız. Örneğin, bir kadının yüzüne “sen salak, değersiz bir sarışınsın” deyin, dehşetli bir şekilde üzülüp acı çekecektir. Ve düşünün ki insanlar her gün, her dakika iç diyalogları kanalıyla kendilerine bu tür şeyler söylüyorlar. Tıpkı güneşin uzun vadeye yayılmış etkisi gibi. Her gün yaşanan negatif iç diyalogun etkisi de öldürücü olabilir. Sonunda kendinize zehirli bir iç ortam yaratırsınız ve o da gözle görülmeyecek biçimde ağır ağır, tıpkı üzerinizde yürüyen bir yılan gibi büyür. Sizi öldürür.

Kendinizle sürekli akılsal ve duygusal olarak savaşırsanız sonunda fizyolojiniz de değişir. Ömrünüzden yıllar gider ve hastalıklara karşı çok daha dayanıksız hale gelirsiniz. Nasıl mı? Bağışıklık “hücreleriniz” sinir hücrelerinizle çok yakın bir ilişki içindedir. Ve bu iki tip hücre arasında sürekli bir iletişim vardır. Sahip olduğunuz her düşünce için vücudunuzda ani bir fiziksel değişiklik olur. Kendiniz hakkında negatif ve yıkıcı bir fizyolojiye sahip olursunuz. Bu, iç salgı bezlerinin fazla çalışmasından kronik adrenalin uyarılmasına, yüksek tansiyondan kalp krizine kadar pek çok biçimde gerçekleşebilir.

Özet olarak, iç diyalog güçlü bir tıbbi etkendir. Vücudunuzu dinlemeniz gerekir, çünkü ne yazık ki o kesinlikle sürekli olarak sizi dinlemektedir. Vücudunuz da sizinle baş ağrılarınız, ağrıyan sırtınız, depresyon ve aksiyeteleriniz ve hatta sürekli soğuk algınlıklarınız kanalıyla konuşmaktadır. Aslında tüm bunlar gerçek benliğinizin “Bana yardım et” çığlıklarıdır. Eğer sürekli olarak yorgunluktan, ağrılardan, hastalıklardan veya herhangi bir fiziksel rahatsızlıktan şikayetçiyseniz, kendinize gece gündüz söylemekte olduğunuz şeyleri çok dikkatli incelemekte fayda var.

Aynı biçimde işin bir de duygusal bedeli vardır ve bir biçimde psikolojik arterlerinizi etkiler. Şöyle düşünün lütfen; anahtarlarınızı kaybedip tekrar bulmuş olsanız, onları aramaya devam eder misiniz? Eğer bir cevap arıyorsanız ve o cevabı bulduğunuza inanıyorsanız araştırmayı daha fazla sürdürür müsünüz? Hayır. Araştırmayı bitirirsiniz şimdi farz edelim ki iç konuşmanız şu biçimde gidiyor “Ben taş kafalıyım, her zaman bir salaklık yaptım, her zamanda salak olacağım, hiç kimse bana saygı göstermeyecek” Bir kez bu bilgiye inandıktan sonra niye veri aramayı sürdüresiniz ki? Bir sonraki hafta “salak” olduğunuzu gösteren on tane daha olay yaşayabilirsiniz, ama veri işleme pencereniz kapalı olduğu için bunun aksini gösteren verileri görmezsiniz, işitmezsiniz. Hissetmezsiniz.

SONUÇ? Sonuçta yarattığınız dürtü neyse alacağınız cevap da odur. Negatif iç diyalogunuz sizi gerçeklerden uzaklaştırır, benlik kavramınızı zehirler, sizi dünyaya mutsuz ve hayal kırıklığına uğramış bir insan olarak kendinizi sunarsınız, dünyada size aynı biçimde hatta daha fazla mutsuzluk ve hayal kırıklığı yaratacak biçimde cevap verir. Negatif bir iç diyalog böylece kötü bir lanet kısır döngüye dönüşür.

“Kendini yönet, dünyayı yönetecek gücü bulabilirsin.”

Platon

 

 

YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

SOSYAL MEDYA BİZİ TAKİP EDİN