BASİT ADAMLAR KENDİNE KRAL ARAR. BEN KENDİMİN KRALIYIM…
Soytarılık onların mayalarında vardır. Siz değil kralınız konuşsun!
Hayatını topluma hizmete adamış bir kimliğe sahibim. Hiç kimse benim demokratlığımı, sosyal düşüncemi veya Kemalistliğimi tartışamaz. Benim düşüncelerimi tartışma yetisi olan benim karşıma dikilir ve benimle yüz yüze tartışır. İftira ve karalama yolunu seçmek şerefsizliktir. Kahpeliktir. Hayatım boyunca gözümü budaktan esirgemedim. Korku nedir bilmem. Kimseye kralsın demedim. Cehaletin kıçına takılmadım. Çıkar uğruna hiç kimseye yağ çekmedim. Soytarılık yapmadım. Bunun içindir ki; beyinleri bir fındıkkabuğuna sığacak kadar gelişmişliği olanların yaygarasından hiç korkmam.
Ben hiç kimseye köpeklik etmedim. Köpekleşmedim. Daha önce, bu şehirde köpekleşmenin tarihini de yazdım.
Bana hiç kimse hedef göstererek yazı yazdıramaz. Ve yazdıramamıştır.
Çıkar uğruna yazı yazmadım. Yazılarım için hiçbir şekilde hiçbir gazete patronu Mustafa Bağ’a yazılarının karşılığı olarak para verdim diyemez.
Ben inandıklarımı savunur ve arkasında dururum.
Farklı şehirlerde veya farklı ülkelerde yaşamıyoruz. Bu şehirde yaşıyoruz.
Sosyal bilimler alanında en çok tartışılan konulardan biri hiç kuşkusuz düşünce özgürlüğü kavramıdır. Bunun da temel nedeni, toplumların gelişmişlik düzeylerinin düşünce özgürlüğünün güvence altına alınıp alınmaması sorusuyla doğrudan ilişkili olarak görülüp değerlendirilmesidir. Bu bağlamda, demokrasinin kurumsallaşmasının düşünce özgürlüğüne bağlı olduğu rahatlıkla söyleyebilirim.
Göz önünde olan insanlar soytarılardan beslenir. Eleştirildiklerinde, neden eleştirildiklerini değil. Kendilerine yönelik düşünceyi nasıl absorbe ederim. Ya da nasıl satın alırım fikrinin toplumda yaygın olması ve kabul göreceği inancıdır.
Çağdaş ve gelişmiş beyinlerde özgürlük, kavram olarak serbestlik, bağsızlık, irade, açık sözlülük, serbest düşünüş gibi anlamlar içerir. Ya bu ülkede! Ya bu şehir’de…
Toplum önünde olan kişiler kin gütmezler. Dirgenden korkan porsuk harmana girmez…
Mademki siyasete girdin. Mademki bu şehri yönetmeye talipsin. Çok değil üç yıl öncesinden bir anekdotla başlayalım.
‘Kırşehir Haber 24’te çıkan bir yazı. Konu Kırşehir Ticaret ve Sanayi Odası başkanı ile Gazete sahibi arasında geçen ve günlerce süren polemik. Bu dalaşmanın sona ermesi için bir yazı kaleme aldım. ‘Bir STK Başkanı böyle bir tartışmaya girmesinin etik olmadığını, Kurum veya şahsiyet aleyhine aleyhlerinde yazılmış mesnetsiz yazılar için tekzip ister veya mahkemeye gider’. Yazımın ana teması bu. Bu yazı Haber 24 arşivinde bulunuyor.
Akıl, Adalet, Ehliyet, Liyakat… Veya; Güç, Şatafat, Rezalet…
Kırşehir’de kurulmuş, yüzün üzerinde, yerel, ulusal, uluslararası projelere imza atmış, kendini topluma kabul ettirmiş bir STK’ya başkanlık ediyorum. Selçuklu dönemine ait Kesikköprü’de bulunan ‘Cacabay Kervansaray’ını’ ihale yoluyla dernek adına kiraladım. KOSGEP’in açmış olduğu kursa Ticaret Odasının toplantı salonunda katıldım. Toplantı salonunun bakımsız ve pis olduğunu çalışanına (hizmetli) söyledim. (Oda Başkanı buraları görmüyor mu?)
Kervansaray’a yönelik hazırlamış olduğumuz projenin tanıtım toplantısını yapacağız. Hazırlıklarımızı tamamladık. Ticaret Odasına kayıt olacağız. Bu projeye destek vermek isteyen üç yabancı var. (Japon ve Endonezya) Toplantı için Ticaret Odasının Toplantı salonun talep ettik. Dilekçesini sekretere verdik. Adresi Ticaret odası olan toplam 40 davetiye bastırdık.
Bu kişi CHP’nin Belediye başkan adayı.
Tanıtım toplantısına iki gün var. Beni telefondan Oda sekreteri aradı ve salonun iptal edildiğini açıkladı. Sekreterden neden ve niçinlerin cevabını alamadım. Zamanın Oda, Şimdinin Belediye başkan adayı olan kişiyi aradım. İptal edilmenin nedenini sordum. İşte o diyaloğ.
Başkan salonu iptal etmişsiniz. Neden?
Sana hesap mı vereceğim.
Ben hesap sormak için aramadım. Davetiyeler dağıtıldı. Yabancılar gelecek. Şimdi biz salonu nereden buluruz?
Bana mı sordun.
Başkan ben devlet umuru almış bir adamım. Ben sizi ziyarete geldim. Odanızda yoktunuz.
Benim inşaatlarım var. Arayan bulurdu.
Benim işim sizi inşaatlarda aramak değil. Prosedür neyse yerine getirdim. Dilekçemi verdim. Salonun tahsisi için telefonla arandık ve davetiyeleri bastırıp dağıttık. Olmadı başkan.
Bunu daha önce düşünecektin.
Bana yazılarımdan dolayımı böyle yaptınız.
Sadece yazıların değil. Odada konuştuğun lafları unutmadım. Odanın kirliliğini söylemek. Temiz olmasını istemem mi sorun oldu?
Bana gazeteci ayağı yapma.
Ben seninle gazeteci olarak değil bir kuruluşun başkanı olarak konuşuyorum. Beni başka gazetecilerle karıştırma. Ben eğitimli bir gazeteciyim. Benim yazımla ilgili bir sıkıntın varsa Mahkeme orada. Gider hakkını orada ararsın. Bende kendimi savunurum.
Ben o mahkemeye değil kendi hukukumu kurarım.
Bu konuşmayı ve devamındaki diğer tehdit varı, çirkin konuşmalar. Haber 24’te bu konuşmanın tamamına yakının yazdım.
Sonrası!
Biz Nevşehir Sanayi Ve ticaret Odasına başvurmak zorunda kaldık. Nevşehir ticaret Odası Turizm Destinasyonu içine alarak bizlerin çalışmasına destek vereceğini açıkladı.
Biz Toplantıyı Makissos (Ramada) aldık. Toplantıya çok kişiyi getiremedik. Ticaret Odası kapısına astığımız yer değişikliliğine dair ilanı yırttılar.
20 kişiye iş imkânı. Yabancı yatırımcılar sadece şaşkındılar. Bu proje askıya alındı. 20 kişi istihdam edilecek en az 50 kişiye ekmek verilecek. Kırşehir kültürünün parçası olan bu eser, fuhuş, meyhane olmaktan kurtulacaktı. Biz burayı Kırşehir Turizmine kazandırmak için promosyonlar hariç bugünkü parayla 100 bin liranın üzerinde para harcandı. Ben burası için çektiğim krediyi halen ödüyorum. Ben 20 yıldır bu şehrin çıkarına koştum. Sen kimin çıkarı için adaysın?
Bu adama ben neden oy vereyim. Bunun içindir ki bu şehrin yanlışlıkla sana teslim edilmesine sonuna kadar karşıyım. Bu yazı bir öç alma. O günün bir rövanşı değil. Gerçeğin ta kendisi.
Bu adamım Oda Başkanı iken bu şehrin lehine ortaya koyduğu bir projesi var mı? Bir odayı yönetmeyecek kadar ufku olmayan eleştirilere kapalı olan. Okuduğunu anlamayan birisi hasbelkader seçilirse bir şehri nasıl yönetir?