Her yaz mevsiminin gelişine uyan bir başlığımız vardır: “Yaz Gelirken Kilolar…” diye başlar ve o kilolardan nasıl kurtulacağımıza dair ipuçları verilir hemen.
Eh bu yazın ne noksanı var? O da hak ediyordu, bu tür bir haberi. J Biz de hemen Liv Hospital Ankara Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Gaye Başkurt’un, Liv Hospital Ulus Dyt. Burcu Erdöl’ün gazetemiz 40 Arena okurlarına verdiği sağlıklı beslenmeyle ilgili altın değerinde bilgileri okuduk bir çırpıda.
Bu arada 5 haziran “Dünya Çevre Günü”nü takip eden günün de “6 Haziran Diyetisyenler Günü” olduğunu öğrenmiş olduk. Benim gibi ömrü boyunca “diyet” muhabetinin muhatabı olmuş birisi için hayli gecikilmiş bir öğrenme oldu. Ama durum açıklanamaz da sayılmaz doğrusu. Evet tüm ömrümce bu bahse muhatap oldum ama diyet yapmak, yaşam tarzıma hep aykırı geldi.
Diyet, düzenli yaşam ister, belli saat aralıklarında, kalorisi ölçülmüş yiyecekler gerektirir; o yiyecekler de “dengeli” bir programla tüketilir; beden “disipline” edilir, kendi kendini şımartmalara asla izin verilmez. Özetle bunların hepsi bana aykırı gerekliliklerdir. J
Liv Hospital uzmanlarının belirttiği gibi, “beslenme şekli hayatın her döneminde sağlığın temelini oluşturur ve kaliteli yaşam için vazgeçilmez bir unsurdur. Beslenme alışkanlığını doğru bilgi ve ipuçlarıyla oluştururken bunu bir yaşam tarzı haline getirmek gerektiği unutulmamalıdır.”
Şişmanlık konusunda yazılmış en iyi eserlerden biri bence Elif Şafak’ın “Mahrem” adlı eseridir. Elif Şafak’ın edebi yetkinliğini değerlendirmek benim için fazla subjektif görünse de, bu fikrimi sizlerle paylaşmakta bir sakınca görmüyorum.
Bana göre!!! Elif Şafak da Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk da “iyi” yazarlardır. Ama en fazla tanınmalarını sağlayan eserleri, inanılmaz derecede sıradan ve edebi açıdan zayıftır. “Kara Kitap” ve “Benim Adım Kırmızı”yı kaleme alan bir yazarın, tamamen “mesaj” amaçlı, “Kar”ında nasıl olup da tek bir cümle bile çarpıcı bir “edebi” pasajının olmadığını anlamak benim için mümkün değildir.
Aynı şekilde “Mahrem” ve “Pinhan”ın yazarı nasıl olur da “Baba ve Piç”i yazarken aynı şekilde, edebi yaklaşımdan uzak sığ cümleler ile bir metni örebilir? …Bence işin özü, “mesaj kaygısı”ndadır. “Yazarlığın ruhuna uymayan” bir amaçla yazıldığında, metin “edebi” derinliğe bir türlü ulaşamaz.
Ama “Pinhan”, usta işi bir çalışmadır. Kurgusu ve psikolojik çözümlemeleri ile etkileyicidir. Eh aranızdan bazıları çıkıp da, “konu şişmanlık olduğu ve zülfiyare dokunduğu için olmasın bu beğeniniz?” diye sorgularsa, ona da bir pay bırakırım elbet. J
Gelelim eserimizde şişmanlığın nasıl anlatıldığına. Şöyle aktarıyor yazar bir şişmanın duygularını: “Eğer benim kadar şişmansanız, gözlerden ırak olmadan mümkün değildir. İnsanlar gözlerini bir an bile üzerinizden ayırmaz. Gittiğiniz her yerde, yaptığınız her işte derhal dikatleri çekersiniz. Benim gibiler başkalarının gözlerinin yön tabelalarıdır. Diyelim ki kalabalık bir mekanda birisi birine yol gösterecek, işte böyle bir durumda, tarif etmenin en kolay yolu benim gibileri kullanmaktır. “Şu ilerdeki şişman kadın var ya, işte onun çaprazındaki kadın.” Ya da “şişman kadının hemen önünde duran adam”gibi. Böyledir işte. Elimden bir şey gelmez. Bu durumda olan başkaları da vardır sanıyorum; mesela hilkat garibesi kadar çirkin ve acayip ya da peri kadar güzel ve müstesna olanlar da aynı dertten muzdariptir herhalde. Her neyse, işin tuhaf yanı şu ki, benim kadar şişmansanız eğer, insanlar sizi hiç görmezler. Bakar ve seyrederler, birbirlerine gösterir ve aralarında konuşurlar. Seyirlik bir malzemeyimdir onların nezdinde. Bakışlarının beni rahatsız edebileceğini akıllarından bile geçirmezler.” (Şafak, Elif (2001), Mahrem, 4.Basım, Metis Yay., İstanbul, s.201)
Bu kadar görünür iken görünmezleşmek acısını yaşamak istemiyorsak, Liv Hospital uzmanlarına kulak kabartmakta yarar var özetle… J