YANMIŞ VE PARÇALANMIŞ

15 Mart 2015
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz
5734 defa okundu.
YANMIŞ VE PARÇALANMIŞ

YANMIŞ VE PARÇALANMIŞ

serap 5

Gün geçmiyor ki, cinayet haberi olmadan yaşayalım. Dostlarım bilir, konumuma ve görevime yakışmayacak şekilde, uzun bir zamandır, televizyonlarda “haberler”i dahi izlemiyorum.

 

Bana gereken bilgileri bazen gecikmiş olarak edinirim; ama genellikle artık düşünsel ve duygusal duyargalarımın kabul etmediği detaylardan süzülmüş bir halde öğrenmiş olurum.

 

İnsanların “daha ne kadar alçalabilecekleri” sınavını hep gündemde tutmaktan bıktım. Çünkü insanoğlu, “hep daha fazla”nın bir yolunu mutlaka buluyor.

 

Cinayet kendi başına “insanlık dışı” bir suç iken, günümüzde, caniler, öldürmekle yetinmiyorlar, işkencenin her türlüsünü yapıyor ve parçalıyor veya yakıyorlar. Caniler ise “hiç tanımadıkları” insanlar da olabiliyor, “en yakını bildikleri” insanlar da.

 

İlimizin Akpınar ilçesi Durmuşlu köyünde ‘yanmış ve parçalanmış’ halde bulunan erkek cesedi ile ilgili haberde de yine aynı iç bulantısını yaşadım. Habere göre, soruşturma kapsamında gözaltına alınan baba önce serbest bırakılıyor ve sonra savcılık talimatıyla tutuklanıyordu.

 

Yanmış ve parçalanmış halde bulunan cesedin babasının otomobiline inceleme yapılmak üzere el konulmuştu. Jandarma ekipleri ve polis ekiplerinin yaptığı ortak çalışmalar sonrasında babanın otomobilinden çıkan mermi çekirdekleri ve hayatını kaybeden şahsın telefon kayıtları nedeniyle baba yeniden gözaltına alınmış ve çıkarıldığı adli makamlarca tutuklanarak Kırşehir E-Tipi cezaevine gönderilmişti.

 

Alain Minc haklı, artık günümüzü tarif eden sözcük “çağdaş” filan olmaz; ya da bu çağdaş, ortaçağın aynısıdır; en iyi olasılıkla bir “Yeni Ortaçağ”dır. Minc günümüzü şöyle özetliyor: “Korkular, aşırılıklara kaçışlar, davranış bozuklukları, aynı zamanda da içinden yarının hastalıklı ideolojilerinin çıkacağı bir ideolojik kazan kaynıyor.” (Minc, Alain, (2003), Yeni Ortaçağ, Çev. M.Ali Ağaoğulları, İmge Kitabevi, Ank., s.84-85)

 

Sen Ortaçağ’ı kadınları cadılık suçlamasıyla yaktılar; insanoğluna din baskısıyla olmadık işkenceler yaptılar diye suçla; sonra 21. Yüzyılda “yanmış, parçalanmış bedenler”in haberlerin sıradan unsurları olmasını dehşetle izle.

 

Benim neden artık haberleri izlemediğimi, edebiyatımızın keskin kadın kalemlerinden olan Latife Tekin çok güzel özetliyor.  Ona göre, bu haberleri verirken, insanın yüzü, gözleri aynı kalamaz; mutlaka değişir. Şöyle diyor, o cam kesiği sözleriyle:

 

“Şu sunucu kızların yattığı cehennemi görsen asıl, bak hiç güzellik kaldı mı suratında, kulaklarına birer boru dayıyorlar bunların, ekrana çıkıp ne laf okudularsa, on bin mislini beyinlerine beyinlerine akıtıyorlar, çığlıklarını duysan, göz kapamaca falan yok, al sana ekran, içbükey dev aynaları asıyorlar tavana, alttan yukarıya alev sarıyor kıçlarını başlarını, yetkim olsa da üç dakika yayına soksam, görse millet, marka marka ateş elbisesi giyecekler. Soldu güzelliği, günden güne çirkinleşiyor, süslenip bir heyecan çıkıyor ekrana, nerde savaş, cinnet, ırza geçme, cinayet, ağzından dünyanın kötülüğü akıyor. O güzellik sana kalır mı kızcağızım, sesimin söylediği suratıma iner demiyor, Natır Zuli’ye döndü üç ayda, sabah akşam yayına çık, onca pislikten, hırsızlıktan haber ver, bana bir şey olmaz san.” (Tekin, Latife (2006), Muinar, Everest, İstanbul, s.179)

 

Tekin’e hak veriyorum. Ben bu satırları düzenlerken bile bence o çirkinlik yakama yapışıyor. Cinayet suçu, öğüt ya da uyarı gibi mekanizmalarla da ilgili olamıyor. Sözün bittiği yetmezmiş gibi, duyguların da yönünü bilemediği bir durum yaratıyor.

 

Yaşamın tüm gamını, kötülüklerini görüp de yine de içinden doğruyu, sevgiyi bulabilmek ne zor. Bulamasa bile bu konuda hep çabalayanlara saygı ile diyorum…

Anahtar Kelime: ,
YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

SOSYAL MEDYA BİZİ TAKİP EDİN