(Trabzon’un maskotu Agah diye biri)
1
Uzun bir sokak demişlerdi
uzun uzun düşünmüştüm
-bilmiyordum-
nerden bilecektim ki
Trabzon’u görmemiş/gezmemişim çünkü…
sonraları uzun sokak’la tanıştım
bir uzuuuun sokaktı gördüğüm
öte ucunda gazeteci Agah Şenol
ortasında Diplomat Teyfik
Taksim Parkı’nın kenarında Otomatik Refik.
ben o zamanlar hep vitrinlere aşıktım
gazeteci vitrinlerine.
hep dergiler arardım yeni
hep gazetelerde arardım kendimi.
Vefa Yelpaze Köroğlu Cingöz Recai 20. Asır
bir tür sevda işte benimkisi
dergi olarak biriktirirdim harçlıklarımı.
2
Trabzon’a motorla ilk geldiğimde
karaya ilk ayak bastığım Moloz’da
hiç de şaşkın değildim
-yiterim korkusuyla ders almıştım-
tek solukta Uzun Sokak’a çıkmış,
Agah’ın dükkanını
elimle koymuş gibi bulmuştum.
Gazeteci Agah kendi başına buyruktu
sormazdı kimseye ne istiyorsun diye
Akbaba istiyorum dersiniz
o kısacık boyuyla
-balıklama atlar-
gazete yığınlarının arasına bulup çıkarırdı.
hem de
kapağında Necmi Rıza imzalı seksi karikatürlüsüyle.
agahtı
davranışı adına yakışırdı.
Doğruluk Kitabevi’nden hamalın küfesine yüklediği
üç-dört günlük gazeteleriyle
ve iki eline aldığı gazete paketleriyle
Uzun Sokak’ı fethetmiş bir komutan
edasıyla geçer
lebalep gazete/dergi dolu mekanına gelirdi.
-kimse bilmezdi-
gazete/dergi yığınları arasına rakı zula ettiğini
çünkü
-edebiyle içerdi-
bariton bir sesi vardı,
-nezleli bir ses deseniz de olur-
kendi dünyasını yaşar, gazete bayiiliğini severdi.
hani ne ararsan bulunur derde devadan gayri
-dükkanlar vardı ya-
Agah’ın dükkanı işte öyleydi.
satamadığı gazeteleri atmaz biriktirir
gazetelerde tefrikaya bağlananlar
hep onun kapısını çalardı.
hastalanmak hiç aklına gelmez
eski/yeni gazetelerle dolu dükkanını
sabahın köründe açar
valilikte abone yaptığı memurları
sabahları iyi dileklerle uğurlardı.
derdi gazete/dergi satmak değil
derdi gazete isteyenlerin gazetelerini temin etmek
karşılıklı mutlu olmaktı.
Kentin maskotuydu O…
Trabzon’a dışardan gelenler ilk solukta
O’nunla tanışır, sohbet eder
anı fotoğrafı çekenler
-kimi zaman-
akşamları birlikte akşam ederlerdi.
bir sabah Agah’ın dükkanı kapalıydı
herkes meraktaydı ne oldu diye
nasıl olur akşam birlikteydik diyenler
İskenderpaşa Camii’nde
-musalla taşında-
minicik tabutunu gördüler.
asil ben üzülmüştüm
bir ömür geçirdiği
o lebalep gazete/dergi dolu
minicik dükkanını
göremeden gitti.