Türkiye Barolar Birliği Nevşehir’de Buluştu

28 Aralık 2016
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz
297 defa okundu.

20161227_tubakkom-1Nevşehir Toplantısına Kırşehir Baro Başkanı Av. Mehtap Karaburçak Tuzcu da  Katıldı

 

Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) 13. Dönem 3. Genel Üye Toplantısı Nevşehir Barosu’nun ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Kırşehir Baro Başkanı Mehtap Karaburçak Tuzcu’nun katılımlarıyla  toplantıya, Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler, TÜBAKKOM Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Yurdagül Gündoğan, Nevşehir Barosu Başkanı Av. Mustafa Necmi Öncül, Sivas Barosu Başkanı Av. Hakan Bahadır, Aksaray Barosu Başkanı Av. Beytullah Çoşkun, Osmaniye Barosu Başkanı Av. Dilem Aksoy,  Tuzcu, Balıkesir Barosu Başkanı Av. Erol Kayabay, Gaziantep Barosu Başkanı Av. İskender Kahraman, baro temsilcileri ve çok sayıda avukat katıldı. Ana gündem maddesi “laiklik” olan toplantıda, Aladağ’da meydana gelen yangın faciası ile ilgili ayrıntılı bilgilendirme yapıldı. Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Leyla Kahraman’ın “kadın dostu kent” konulu bir sunum yaptığı toplantının açış konuşmasını yapan TBB Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler, Atatürk devrimlerinden en önemlisinin Türk aile sistemini yeniden düzenleyen “Türk Medeni Kanunu” olduğunu söyledi. Günümüz Türkiyesi’nde bir kesimin kadını tekrar devrim öncesi döneme çekmeye çabaladığını söyleyen Gürseler şöyle konuştu: Atatürk devrimlerinden en önemlisi kuşkusuz hukuk devrimi ve Türk aile sistemini yeniden düzenleyen 1926 tarihli “Türk Medeni Kanunu” ile onun oluşturduğu aile ve kadının hukuku anlayışıdır. Yıllardır din kurallarıyla yönetilen ve erkek egemen bir toplumda çağının en ileri medeni yasası olan İsviçre medeni yasasını olduğu gibi iktibas etmek ancak Atatürk gibi çağdaş, ileri görüşlü ve medeni bir liderin yapabileceği atılımdır. Günümüz Türkiyesi’nde ise o gün elde edilmiş olan kimi hak ve özgürlükleri dahi özümsememiş, içselleştirmemiş yöneticiler bulunmaktadır. Bir kesim, kadının medeni yasa ve onun oluşturduğu hukuki ortamda elde ettiği hak ve özgürlükleri çok bulmakta ve kadını tekrar devrim öncesi döneme çekmeye çabalamaktadır. En yetkili konumdaki yöneticilerin kadın erkek eşitliğine inanmadığını açıkça söylemesi, öncelikli hedefin “kadın hakları” veTürkiye Cumhuriyeti’nin kadınlara kazandırdıkları olduğunu göstermektedir. Din kurallarının kadınların sosyal yaşamını belirlemede laik hukuk kurallarından önde geldiğinin fiilen kabul edilmesi bu kuralların yaşamın tüm alanlarında herkes için uygulamaya geçirilmesi sürecinin hızlandırılmasıdır. “Laiklik” ilkesinin toplumsal yaşama yansıyan en önemli etkilerinden ikisinin “kadınların toplum içindeki yeri ve etkinliği” ile “egemenliğin kaynağı” olduğu dikkate alındığına Cumhuriyetin 100. yılına yaklaşırken bu hızlandırma “karşı devrim”in galibiyetidir. Bu galibiyet, teokratik devletten laik devlete geçişi devrimle gerçekleştiren Türkiye Cumhuriyeti’nin “demokratik cumhuriyet” aşamasına geçmesine izin verilmemesinin sonucudur. Cumhuriyetin ilanı ile başlayan karşı devrim kıpırdanmaları, atatürk’ün ölümünden ve özelikle 1950 den sonra güçlenip gelişmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin “yeşil kuşak” politikasında özel bir yer verdiği Türkiye’nin NATO üyeliğine kabulü ile “ileri karakol” görevini üstlenmesi, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere toplumu devrimcilikten uzaklaştırmış ve 12 Eylül 1980 ile de karşı devrim zirveden önceki son düzlüğe ulaşmıştır. Kamusal alanda yaşadığımız birçok örnek “toplumun dinselleşmesi” ve kadın hakları konusunda Cumhuriyet’in sağladığı kazanımların tek tek yitirilmesi anlamına gelmektedir. Değerli meslektaşlarım, Cumhuriyetin bütün kazanımlarının;

– Anadolu halklarından bir ulus yaratmanın, çağdaşlaşmanın, laik hukukun, laik eğitimin, kadın haklarının, alfabe değişiminin, başlatılan sanayileşmenin ve  ulusal ekonominin Atatürk Devrimi’nin eseri olduğu unutulmuştur. Bir başka unutulan da kurtuluş savaşı ile birlikte yeni toplumu oluştururken neden “devrim” yolunun seçildiğidir. 1919 da Anadolu’nun ve Anadolu’da yaşayanların özellikleri ve içinde bulunduğu koşullar bütün değişimin “devrim” ile yapılmasını gerektiriyordu. Laik devlet, teokratik devletin yerini başka yoldan alamazdı. Kadın toplumsal yaşama başka türlü bu kadar hızlı katılamaz, kara çarşaftan çıkamazdı. Latin alfabesine devrimsiz geçilemezdi, bütün eksiklerine karşın demokrasinin gelişimi bu kadar hızlı olamazdı. Değerli meslektaşlarım; Genel olarak Türkiye’nin çok yüzlü bir toplum olması gibi ülkemizde kadın gerçeğinin de çok yüzü vardır. Doğusu ve batısı ile çok farklılaşan, aile, eğitim, iş ve çalışma koşulları çok değişen Türkiye’de tüm insanlar için olduğu gibi kadın için de yaşanılan gerçekler değişmektedir. Ama değişmeyen “kadın olma gerçeği”dir. Ülkede çok güçlü ataerkil aile yapısı ve cinsiyet ayırımı kadın için geçerli kuralları ve rolleri oluşturmaktadır. Bu toplum yapısı içinde kadın için “evlilik ve aile” vazgeçilmez bir öneme sahip olmaktadır. Ailenin seçeneksiz olması nedeniyle, ekonomik açıdan vazgeçilebilir olduğu durumlarda da kadın için güvenlik, cinsellik ve sevgi gereksinimlerini karşılayacağı tek ilişki biçimi olarak kalmaktadır. Aile bu kadar vazgeçilmez olunca doğal olarak, her düzeydeki kadın için ev kadını ve annelik rolü birincil konuma gelmektedir. Temel gerçek budur sorunlar bu gerçeği kabul ile çözümlenebilir. Değerli meslektaşlarım, Kadın hareketinin amacı kadını kadın olduğu için bir yerlere getirmek değildir. Önce kadını nitelikli hale getirmek ondan sonra da bu nitelikli kadını bir yere taşımak. Türkiye’de kadınlar için bir şey yapabilmenin yolu önemli ölçüde devletten geçer. Bu gerçek karşısında Türkiye’de kadın hareketinin başarısı; amaçlarını, temel hedeflerini devlete benimsetebilmiş olması ile ilişkilidir. Bu doğrultuda kurulan bakanlıklar ve devlet örgütlenmeleri günümüzde istenilen içerik ve etkinlikte olmasa da önemli bir aşamadır. Bugün parlamentomuzdaki kadın milletvekili sayısı Cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadar olmasa da kadınların üst düzey devlet görevlerinde yer almaları yani devleti temsil eden görüntülerde bir kadınlaşma olması da diğer Müslüman ülkelerden farklı bir konumda olduğumuzu göstermektedir. Bir birey olarak kadını dikkate alma yani ailenin parçası olarak değil de bir birey olarak kadını muhatap alma, onun için bir şeyler üretebilme sorumluluğunun altına devletin girmesi laik cumhuriyetin sağladığı kazanımlardandır. Kadın haklarının savunulması, tüm eksiklerine karşın kadınların erkeklerle eşitsizlik gösteren haklarının en temel düzeyde ortadan kaldırılması ve bunun tam bir eşitlik içerisinde hukuk düzenine geçilmesi yolunda yaşadığımız gelişmeler hep bu sürecin sonucudur. Değerli meslektaşlarım, Siyasallaşmış bir kadın söylemini benimseyen kadınların siyasete ağırlık koymaları; devletin kadın konusunda daha ileri adımları atabilmesi için gereklidir, kadınların siyasi gündemi belirlemeleri için gereklidir. Ülkemizde henüz demokratikleşme denilince bunun içinde kadın haklarının geliştirilmesi akla gelmiyor. Kadın hakları insan hakları içinde değerlendirilmiyor ya da insan haklarından söz ederken kadın hakları hatırlanmıyor. Hâlbuki bütün dünyanın gündeminde kadınların insan hakları kavramı kabul edilmiş bulunuyor. Değerli meslektaşlarım, Kadınımız siyasi partilere belirli sayıda kadın aday gösterilmesini aksi halde seçimde oy kullanmayacaklarını dayatmalıdır. Kadın siyasi liderlerimiz oldu, örneğin Tansu Çiller, fakat kadınlığını kullanarak kadınlardan oy alarak erkekleri iktidar yaptı. Türkiye’de kadınlar hem bu doğrultuda mücadele vermek için ve hem de temiz toplum, temiz siyaset, demokratik bir toplum ve barış için siyasette etkin olmalıdır. Ülkemizde öteden beri kadınlar siyaseti kendi işleri olarak görmemektedir. Öncelikle kadınların siyasi partilere üye olmalarını ve yönetimde yer almaya yönlendirilmelerini strateji olarak geliştirmek gerekir. Dernekleşmeyi desteklemek gerekir. Kadınların hem yerel sorunlar hem da kadın sorunları etrafında mahalle liderlikleri geliştirmeleri mahallelerde örgütlenmelerini sağlamak gerekir Laiklik gibi kadınların özünü daha çok etkileyen gündem maddelerine kadınların sahip çıkması gerekir. Değerli meslektaşlarım, Kadın hareketinin bir aydın hareketi olarak başlaması doğaldır ancak böyle kalmaması gerekir. Kadın hareketinin tam başarısından söz edebilmek için, büyük kadın kitlelerinin de bu hareketin öne sürdüğü söylemleri benimsemesi gerekir. Kadınlar için Türkiye’de tek bir hedef olmalıdır, o da kadını daha fazla kamu yaşamına açmak. Kadını sadece çalışma hayatına katarak değil, siyasete katarak değil, onları doğrudan kamu yaşamının bir parçası, gündelik hayatta kamu yaşamının daha fazla parçası haline getirmek, kadınları kent yaşamına katmak, okuma yazma oranını arttırmak gerekir. (kadınların %70 okuma yazma biliyor) Toplantıda ayrıca TBB Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Yurdagül Gündoğan, Nevşehir Barosu Başkanı Av. Mustafa Necmi Öncül ve TÜBAKKOM Dönem Sözcüsü Osmaniye Barosu Başkanı Av. Dilem Aksoy da birer konuşma yaptılar.

YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

SOSYAL MEDYA BİZİ TAKİP EDİN