Türk Dünyası Topluluğu Başkanı
Mustafa Altıntaş
Toplumsal Kutuplaşma
Kutuplaşma yalın haliyle, bir dağılıma bakıldığında kişilerin tercihlerinin uçlara doğru yönelmesidir. Toplumsal kutuplaşma sağ-sol ayrımından daha çok, başka ikili ideolojik ayrımlar etrafında da açığa çıkabilir veya ideolojik olarak uçlarda yer alan gruplara bir orta zemin oluşturabilecek olan merkezcilerin görünürlüğünün azalması sebebiyle, karşıt gruplarda yer alma ihtimali olan bireylerin, birbirleri arasındaki müzakere halinin gerilemesidir.
Çoğunlukla ekonomik anlamda kutuplaşmış bireylerin, grupların ya da toplumların açıklanmasında kullanılıyor olsa da kutuplaşma, çok sayıda farklı bağlamda gözlemlenen iki karşıt uçtaki yoğunlaşma eğilimi olarak tanımlandığında ekonomik bağlamın yanında; siyasi tercih, mezhep, din, etnisite, ırk ve kültür gibi diğer birçok öğeyi kapsar hale gelmektedir. Bu öğelerin kutuplaşmanın temel özneleri durumuna gelmesi ise pratikte kuramın çerçevesinin ekonomik alanla sınırlı olmadığını göstermektedir.
Kutuplaşma neredeyse her toplumda ve hemen hemen her sosyal ilişki düzeyinde gözlemlenebilen bir olgudur. Bu konuyu bir problem haline getiren şey, kutuplaşmanın bazı seviyelerde sosyal barışı, gruplar arası adaleti ve toplumsal güvenliği tehdit etme potansiyelinin olmasıdır. Kutuplaşma, oy verilen siyasi parti, etnik köken ve mezhep gibi faktörlerle kişilerin kendisini nasıl tanımladığı gibi bir çok alanda karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca iktidar gücünü elinde tutanların bahsedilen kimlikler temelinde kendi kimliğine yakın hissettiği kişilere sahip olduğu güç sayesinde pozitif ayrımcılık uygulaması ve bunun sonucunda gruplar arası adaletin sarsılması da kutuplaşmanın temelini oluşturan faktörlerdendir. Bu noktadan hareketle, siyasi kutuplaşmanın yanında, etnik ve mezhepsel kutuplaşmanın Türkiye’de gelecekte yaşanabilecek toplumsal çatışmalara yol açma ihtimali bulunmaktadır.
Bir toplumda var olan kutuplaşma çeşitli yöntemlerle ölçülebileceği gibi, kutuplaşmayı gruplar arasındaki sosyal mesafeye göre açıklamak da mümkündür, çünkü soyut olarak düşünüldüğünde kutuplaşma derecesi bir yönüyle, uçların birbirine olan uzaklığına göre de belirlenebilir.
Türkiye’nin geçmişinde yaşanan olayları ve günümüz tarihine bakacak olursak toplumdaki kutuplaşma boyutları günden güne artmaktadır. Bu durum sadece belirli öğelerle değil bir çok değişik faktörlerle açıklanabilir. Kişiler arası psikoloji, sosyal yaşam iradesi, saygı, hoşgörü gibi konular aslında bu durumun temelini oluşturan faktörlerdir. Kişileri, modernler, muhafazakarlar, sağcılar, solcular, şucu bucu diye ayırmak yerine birleştirmek kutuplaşmanın önüne geçebilecek bir öneri olabilir. Toplumumuz son dönemde yaşamış olduğu siyasi, ekonomik ve benzer bir çok olayla kendilerini rahatlatmaya çalışmakta ve bir çıkış yolu aramaktadır. Son dönemde görüldüğü üzere toplumumuzdaki insanlarda sebebi belirsiz bir mutsuzluk, gerginlik ortaya çıkmıştır. Bunun asıl sebebi geçmişten gelen kutuplaşmanın şimdiki çıktılarıdır. İnsanlarımız neye ihtiyaç duyduğunda onun sıkıntısını çekmesi kadar doğal bir durum yoktur. Fakat son dönemlerde bu ihtiyaçların artması, ekonomik yönden insanların zayıf durumda olması, kişilerin aşırı düşünmekten sağlıklarını kaybedecek durumlara gelmesi kutuplaşmanın istenmeyen sonucudur. İnsanlar fikirleri yüzünden işlerini kaybetmesi, toplumdan uzaklaştırılmaya çalışılması dahası bazı cezalara çarptırılması diğer insanlarda da karşıt görüşe karşı bir zıt kutup oluşturmaktadır.
Tabi burada şuna da değinmek istiyorum ki eğer bir kişi devlete, millete, bayrağa, vatana veya her hangi milli ve manevi değerlerimize zarar verecek şekilde fikirlerini sunuyorsa orada bir kutuplaşmadan değil bir suçtan bahsetmek gerekmektedir. Bunun ayrımını da çok iyi yapmak gerekir. İnsanlar Türk olarak da doğabilir, Kürt olarak da, Laz olarak da Çerkez olarak da doğabilir. Veya Müslüman da olabilir, Hıristiyan da olabilir, Yahudi de olabilir. Dahası bir insan bir ülkedeki farklı siyasi partilere gönül verebilir. Bu durumlar çok doğal karşılanmalıdır. Fakat yukarıda belirttiğimiz şartlara uymak kaydıyla. Çünkü insanların özgürlüğü diğer insanlara zarar vermeyecek şekillerde sınırsız olmalıdır. Dolayısıyla ülkedeki insanlar birilerine söz söylerken veya ağır ithamlarda bulunurken bütün faktörleri göz önünde bulundurarak bunu yapmalıdır. Eğer bir insanın gerçekten o kutuplaşmayı hak ettiğini düşünüyorsak söz söylemeliyiz. Aksi takdirde bir insanın hakkına girmek, üzerine farklı yaftalar yapıştırmak ne insani haklara saygıya sığar ne de kul hakkına riayet etmeye sığar. Toplumumuzun refah ve mutluluk içerisinde kutuplaşmadan bir hayat sürmesi dileğiyle…