Emine İnce
Ramazan Geldi Hoş Geldi
Ramazan benim çocukluğumda çok heyecanlı, çok güzel geçerdi. Mahallemizde bir çalışma bir çalışma. Ramazandan bir gün önce anneler sahur için börekler yapar, babalar ramazan alışverişlerinde eksik kalanları tamamlardı. Mucur’da küçük pideler özel yaptırılır, bir küçük dilim kesilmiş tahin helvası küçük paket yapılarak, ölmüşlerin canı için konu komşuya dağıtılırdı. En çok da ben severdim bu helva, pide yemeyi. Ramazandan bir gün önce teravih namazı başlar. Annemle babam teravih namazına giderdi. Bizde evde benim yaşımdaki komşu çocuklarıyla namaz kılmaya çalışırdık ama o namaz bir türlü gülmekten kılınamazdı. Neye gülerdik bu kadar bilmem. En güzel yanı gülüyor olmamızdı. Biz namazı kılamadan annemle babam teravihten gelirdi. Gece sahura bütün aile birlikte davulcunun sesiyle kalkardık. Lambanın ışığını görünceye kadar çalardı davulu. Ertesi gün mahalenin tüm çocukları için güzel bir gün başlardı. Okula gidip, dönünce çok acil işimiz vardı. Hep birlikte mahallenin en yüksek yerinde toplanır, top patlasın diye beklerdik. Haydi Apili patlat şu topu diye bağırırdık. Bazı zamanlar oruç olur, o zaman topun patlaması daha bir heyecanlı olurdu. Çünkü tuttuğumuz orucu babamın elini öperek , ona verirdik. Babam da bir lira verirdi. O çok kıymetli bir lirayla bir top alır arkadaşlarımla okulda oynardık. O nasıl bir topsa hemen o gün de patlardı. Büyüdükçe kardeşlerimle oruçların tümünü tutmaya başladık.
Ortaokuldan sonra öğretmen okulu serüveni başladı. Orada ramazan daha bir renkliydi. Okul binasından ayrı olan yemekhaneye karların içinden yürüyerek giderdik, güle oynaya. Orada en zor olan şey de uyandıktan sonra pijamaları çıkarıp, günlük kıyafetimizin üstüne mantolarımızı giyerek giderdik. Yoksa nöbetçi öğretmenlerimiz peşimizde, üstümüzü değiştirtmeden göndermezdi. Ne güzel günlerdi onlar. Biribirimizi uyandırır, karların içinden gülerek zıplayarak giderdik. Yok muydu acaba bir tasamız , bir derdimiz. Canım arkadaşlarım hepimiz kardeş, öğretmenlerimiz anne babaydı. Ramazanın bitmesini de dört gözle beklerdik. Bayram da evimize gidecektik rahmetli Yaşar Nakşı’nin düldülü ile. Yaşar amca bizim de okulun da en güvendiği , baba gibi bir adamdı. Eve gelmek çok ayrı bir mutluluktu. Evde ilgi çok büyük, bana alınmış bayramlıkları giymek, gelen misafirleri karşılamak, akraba eş,dostla bayramlaşmaya gitmek de başka bir güzellikti.
Şimdi de ramazan başladı. Bu gün beşincisini tutacağız. Ama bu ramazanın güzelliğini huzurunu henüz bulamadık. Ülkem de sular bir türlü durulmuyor. Herkes huzursuz, ben de. Şu mübarek gün de bile haksızlıktan bir türlü vazgeçmiyor siyasiler. Bıraksanız da şu ramazanımızı da huşu içinde geçirsek olmaz mı? Yok ,huzur yok, yalan çok. Ölmeyeceklerini sanıyorlar. Her şey her yer benim olsun. Diyorlar. Kefenin cebi mi var? Dünya sizin olsa götüreceğiniz bir kaç metre kaput bezi. O da kısmet olursa. Germeyin artık bizi. Bu yalanlarla, numaralarla bir yere varamazsınız.
Canım arkadaşlarım, sevgili dostlar. Hepinize hayırlı ramazanlar diliyorum. İnşallah yarın her şey daha güzel olacak. Sağlıkla, sevgiyle kalın.