Olağanüstü hal kalkarsa…
Kürşad ZORLU
Olağanüstü hal (OHAL) 20 Temmuz 2016’dan bu yana, 7 kez gerçekleşen uzatma ile yaklaşık 2 yıldır devam ediyor. Bu süreçte 31 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim öncesi de ifade ettiği gibi 19 Temmuz’da sona erecek olan OHAL’in tekrar uzatılmayacağı neredeyse kesin. Tabi terörle mücadele devam ederken olası ihtimallere göre bu yola yeniden başvurulabilir.
OHAL’in kalkması ile 2 yılda çıkarılan KHK’ların ve hukuki sonuçlarının etkilenmeyeceği belirtiliyor. Çeşitli kurum, dernek, vakıf, gazete vb ilişkili kuruluşların kapatılması, 15 Temmuz Şehit ve Gazilerine maaş bağlanması, Harp okulları ve askeri okulların kaldırılması, denetimli serbestlik süresinin 1 yıldan 2 yıla çıkarılması ve OHAL konusunun dışında tartışılan kış lastiği uygulaması ve evlilik programlarının yasaklanmasını içeren kimi KHK’lar bu düzenlemelere örnek gösterilebilir.
Peki OHAL kalktığında hayatımızda ne gibi değişiklikler olacak?
Ülkenin gidişatı bundan nasıl etkilenecek?
Öncelikle valilerin şehre giriş çıkış yasağı gibi OHAL kapsamındaki bazı yetkileri ortadan kalkacak. Bir diğeri gözaltı süreleri 7+7 günden 24 saate inecek.
Ve elbette ekonomi…
OHAL’in güvenlik ve terörle mücadelede sağladığı avantajlar yadsınamaz… Kolluk kuvvetlerinin teyakkuz haline geçmesi ve devletin tüm kurumlarıyla olası tehditlere karşı daha hazırlıklı ve direnç sağlayabilmesi çok önemli. Ancak bunun ülke içerisinde bir olağan hal gibi algılanması ne kadar mümkünse ülke dışındaki algı ve beklentileri yönlendirmesi de kaçınılmaz. Dolayısıyla sosyo-ekonomik iklim ve dış dünyadaki algımız 19 Temmuz’dan sonra farklılaşabilir. Özellikle yabancı yatırımcıların güven algılarının değişmesi ekonomi yönetiminin öncelikleri arasında…
İlk günlerde elbette veriler üzerinden yorum yapmak zordu. Ekonomi analizlerine güvendiğim Tevfik Güngör’ün 25 Temmuz 2016’da Dünya Gazetesinde yazdığı makalenin başlığı “OHAL ekonomiye zarar değil, yarar verir” şeklindeydi. Öyle de olması beklenir…
Geldiğimiz aşamada ülkenin dış yatırım ve ciddi bir cari açık sorunu var. İthalatımız ihracatımızdaki artıştan daha fazla artıyor, burada ortaya çıkan fark devlet kasasının borcu demek. Ve eskisi gibi bu farkı kapatmak için dışardan sıcak para gelmiyor. Aksine ülkeden çıkan bir para söz konusu. Dolayıyla cari açık meselesi en önemli gündemimiz haline geliyor. Yani mutlaka dış yatırımcıyı ülkeye çekmek ve ihracatımızı da artırmak mecburiyetindeyiz. Rakamlara baktığımızda bu etki hakkında ipuçları elde ediyoruz. Ekonomi Bakanlığının uluslararası doğrudan yatırım girişlerine bakıldığında 2010-2018 döneminde 197 Milyar Dolar giriş olduğu görülüyor. Bunun 179.355 Milyar Dolarlık kısmı 2016 sonuna kadar gerçekleşmiş. Yani 2016 sonrası sadece 18 Milyar dolarlık bir doğrudan dış yatırım söz konusu. 2017’den 2018’e yaşanan değişim -21.98% düzeyinde. Bu yılın Nisan ayını baz alırsak Hollanda, Lüksemburg, Azerbaycan ve Avusturya ilk sıradalar. Uluslararası doğrudan sermayeye bakıldığında ise -39.1% lik bir gerileme var. Buna karşın gayrimenkul yatırımı için gelen yabancı sermayede 6,2%’lik bir artış dikkat çekiyor.
Elbette ki bu değişimler ve olumsuzluğun nasıl giderilmesi gerektiği ekonomi uzmanlarının işi… Yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte, OHAL sonrası bu konu daha çok irdelenecek ve gerekli çözümler üretilecektir; üretilmelidir…