MEGALOMANİ! NARSİSTİK!!!
Büyüklük hastalığına tutulmak. Argoda adı: ‘Cozutmak’…
Dilsiz adam oturmayı işaret etti. Kapıyı kapattı. Dışarıdan gelen çirkin ses, pencerelerden içeri girdi. Duvarlara çarptı. Rüstem emmi başını camdan dışarı uzattı. Varlıklı komşunun eşeği anırıyordu. Avluda miskin, miskin duran kendi uyuz eşeğine baktı. ‘Eşek bile sahibine göre’ diye düşündü ve içindeki sesi fazla tutamadı. Kafasını içeri çevirip, “Hep böyledir, eşeği anırtan, t…dır”…
Her kula nasip olmayacak bir seçmen kitlesi. Şans birilerinin yüzüne güler. Şöhret sahibi olur. Ya da siyasete girer bakan, başbakan olur… Başkan olur!
Türkiye Cumhuriyetinin Anayasası derki: ‘Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamaz… Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz’…
Asıl sorun, laikliği ve demokratik sistemi dışlayan anlayışın, dünyevi ve uhrevi yetkiyi tek kişide toplayan, Dünya’da örneği olmayan bir siyasi rejimi kabullenen anlayışının kendi başına ördüğü çorap.
İkilleştirme. Ayrıştırma. Halkı kin ve düşmanlığa sevk etme. Bunu İç İşleri bakanı bile, bile. Bu milletin gözünün içine baka, baka yapabiliyor. Hukuk tanımama- z-lık.
Yargı! Demokratik rejimle yönetilen ülkelerde bağımsızdır.
CHP; ve HDP; Türkiye Cumhuriyeti yasalarına uygun olarak kurulmuş milyonlarla ifade edilen üye potansiyeline sahip siyasi iki parti.
İkisi de ‘legal’ siyasi bir kuruluş. İç İşleri bakanı olan kişi her iki siyasi partiyi ‘illegal’ olarak ifade ediyorsa, bu millet ülkenin güvenliği için teşkilatlandırılmış kurumların başında oturan kişiye bakması gerekir. O’nu oraya oturtana bakmak gerekir. Oraya oturanın siyasi geçmişine bakmak gerekir.
Bir diğeri! O’nu oraya layık görüp oturtan kişi!
‘Ben imamım! demişti, ‘ben futbolcuyum’ demişti, ‘ben savcıyım’ demişti, ‘ben gassalim’ demişti, ‘ben ülkenin doktoruyum’ demişti, ‘ben ekonomistim’ demişti, ‘ben tüccarım’ demişti, ‘ben çobanım’ demişti, ‘ben baş muhtarım’ demişti, şimdi ‘ben paşayım’ demişti… Ağzından bir kez olsun 81 milyonun ‘Cumhurbaşkanıyım’ dememişti. Çünkü ‘O’… Bir partinin Başkanı!
Yunan mitolojisinde Narkkissos adında çok yakışıklı bir erkek vardır. Tüm kızlar Narkkissos’a aşıktır. Narkkissos kızlara yüz vermez. Yanına yaklaşanlara da kötü davranırmış. Bir nehir kenarında suya yansıyan kendi yüzünü görür ve saatlerce kendini seyreder. Öyle bir hale gelir ki; Narkkissos. Kendini kucaklamak isterken suya düşer, boğulur ve ölür.
Hukuk!!! Devletinde bir bakan… Bu adama, kural tanımaz cesareti kimden aldığı değil. Nasıl Narkkissos’laştığına, Megalomani hastalığına nasıl yakalandığına bakmak gerekir. Bu virüsün temeline inmek gerekir.
Türkiye Cumhuriyetinin İç İşleri Bakanı. Süleyman Soylu, “Valilere müsteşarım üzerinden talimat gönderdim. ‘CHP İl başkanlarını bundan sonra şehit cenazelerinde protokole kabul etmeyin’ diye. Bu kadar basit. Onların gideceği bir adres var. O adresi de göstereceğiz. PKK mensuplarının cenazeleri var. Biz onları çok kısıtlı kaldırtıyoruz. Onlara bir kişilik kontenjan ayıracağız. Sandıkta beraberlerse cenazede de olacaklar”… Demiş…
Türkiye Cumhuriyetinin İç İşleri Bakanı. Süleyman Soylu, HDP eş başkanı Buldan’a telefonda ‘Sizi CHP bile kurtaramayacak. Size haddinizi bildireceğiz. Size artık yaşama hakkı yok’… Diye tehdit edebiliyorsa!… Tüm bunların anlamını ben biliyorum da, Yargı nasıl değerlendiriyor dersiniz?
Devlet yönetmek ciddi bir iştir. Bakanlığın yüklediği makam dokunulmazlığına sığınarak, Külhanlık yapmak. Tehdit savurmak, ya birilerine yamanmak. Ya da çalacak başka kapısı olmayanların düştüğü aczin ifadesidir. Bu adam kendisini koruyan bakanlık zırhından çıktıktan sonra kendisinin bir hiç olacağını biliyor. Hiçler hak etmedikleri bir paye ile donatılırsa sonuç bundan farklı olmaz.
“Demokrasinin tarifini yeniden yaptıklar. Tramvay son durağa geldi.. Artık tamam!
Devlet geleneğinde, kurumlar köklü ve güçlüdür. Bürokrasi etkin, saygın ve profesyoneldir. Yönetenler, yönetilenlere hesap vermekle yükümlüdür. Yönetim, çoğulcu ve dolaylıdır; parlamento, hükümet, idari teşkilat gibi kurumlar üzerinden yürütülür. Katılıma ve katkıya imkan veren basın, üniversiteler, sivil toplum gibi örgütler gerçek ve güçlüdür.
Korkunun egemen. Biat anlayışının Kültür. Aklın sükut olduğu. Cehaletin liyakat olduğu, Otokrasiyle yönetilen ülkelerde! Bunlar olmaz!!!
Tatlı, tatlı yemenin acı, acı osurması olur!
Devletin tüm imkanlarıyla yapılan seçim. Savrulan milletin parası. Hizmet olmadan ‘ZAM’ olarak dönmeye başladı.
Yazın yediğin hurmalar, gelir seni tırmalar. Millet hurma yemedi. Hurmayı başkaları yedi. Millet tırmalanacak! Kredi kartı faizlerine %30 zam geldi. Bankalar inşaat firmaları için geri çektikleri faizleri bu milletin cebinden bağırta, bağırta geri alacak. Kim kazandı? Kim kaybetti? Müteahhitler kazandı. Bankalar kazandı. Bir diğer yanda beleşçiliğe alıştırılmış, bedavacılar çokta etkilenmeyecekler. Onları besleyen kaynak değişmeyecek. Millet.
Akaryakıt, Gümrük girdileri, Elektrik, Doğalgaz, İlaç ve Özel hastaneler, Araştırma Hastaneleri, Öğrenci Harçları, Sınav giriş ücretleri, ÖTV’ler. Taşıt vergileri. Ve yeniden düzenlenecek olan KDV’ler. Trafik ve diğer hukuk cezaları. Harçlar. Tüp geçitler. Diğer yanda; Geçsen de, Geçmesen de. Ödediğin yap işlet devret modeliyle yapılan yol ve köprüler.
Dolarla harçlık alan Suriyeliler. Daha bir iyi yaşayacaklar. Fileleri daha iyi dolacak.
Kemeri yine bu millet sıkacak. Tepede yüksek maaşlı 600 milletvekili, 200 bin lira maaş alan danışmanları. Hesap vermeyecek ve vermeyen bir adamı, 1150+300 odalı, ayrıca İstanbul’da mermer sarayları besleyecek. Makam uçaklarının, helikopterlerin, Makam araçlarının, İlçeler kadar uzanan saltanatların, saray dadılarının, lalalarının, saray bahçesinde yetiştirilen organik sebzelerin, Badem unlu ekmeğin paralarını ödemeye devam edecek.
Tepede oturanlara sorun bakalım! Gelen bu zamlardan ne kadar etkileniyorlar! HİÇ… Çünkü onları lükse ve şatafat içinde besleyen bir… VAR!
Bu ülkede döviz zenginlerini araştırın. Kimler? Havuz medyası. Yandaş Müteahhitler. Enişteler, oğullar, kayınbiraderler, damatlar, dünürler. Sorun bakalım köşeyi kaç kez döndüler? Diğer yanda çöplerden beslenen şükürcüler.
Bir Müteahhit. Adı Mehmet Cengiz. Cengiz inşaatın sahibi. Köprüler, yollar, havaalanları, barajlar yapıyor. Bu adam Ulvi bir söz etmişti. “Milletin A… amma koyduk”… Laf yerini buldu sanırım.
Beleşi sevenler… Ülkeyi sevenler!
Kahvehanenin beleş kekleri. Yatıp yuvarlanma bahçeleri. Bu millet mailece kek yemeye, kahvehanelere, yediklerini eritmek için yatıp yuvarlanmaya millet bahçelerine koşar… Artık!
101 ülkeden hububat ithal eden ülke olarak, savaşın içinde olan, kimyasal ve biyolojik serpinti ile kirlenmiş, asit yağmurlarına maruz kalmış, binlerce, çürümüş insan ve hayvan bedeniyle humus lan-mış, 4 milyon vatandaşını beslediğimiz, Suriye topraklarında yetiştirilmiş patates ve soğanlar ülkeye girdi. Afiyet olsun.
Seçim öncesi yollara dökülen soytarılar. O şovları yapmak için kaç liraya satın alındılar bilinmez ama. Sandıklarda gereğini şüphesiz yaptılar. Cargill’in zehirli şekerine kul edilmiş millet var.
Tatlı, tatlı yiyenler. Acı, acı osuranlar. Daha yolun başında. Nasılsa; lahananın sapına da sıra gelecek.