Bu tip sabotaj basit bir korku mesajı içerir; “Ben senin olduğundan daha fazlasını olabileceğini gerçekten düşünmüyorum. Kendini başarısızlığa doğru itiyorsun. Olduğun yerde kal, yoksa canın yanacak. Çok yükseğe tırmanırsan düşüp kendini ve sahip olduğun her şeyi mahvedebilirsin. Kafanda çok yüksek idealler oluşturmamalısın. Burada benimle kal ve benim güvencem altında ol. Dışarıda gerçekten zor bir dünya var, özellikle şimdi, hem sen bu güne kadar ne yaptın ki?
Aşırı korumacılar özellikle çok tehlikelidirler; çünkü yöntemleri hemen hemen görünmezdir. Çok seviyor gibi görünürler, çok iyi niyetli görünürler ve etkileri de özellikle çok güçlü olabilir, çünkü güvendiğiniz kişilerdir onlar. Paylaşmak istedikleri “akıl” sevgi ve ilgi adı altında verilir ve hele de kendinizden tam emin değilseniz bununla savaşmak çok güçtür.
Evet, denemek ve başaramamak acı verebilir, ama bu onur duyulacak bir girişimdir ve başarısızlıktan korkmamak gerekir. Kısacası, sizin gerçek benliğinize dönüş yolculuğunuz da sadece başarı ile sonuçlanacak bir girişim değil, kendinizi itirazcılardan çalın ve yapmanız gereken neyse onu yapın. Şefkat, sevgi, ilgi korumalarına karşı uyanık olun. Tüm bunların çemberinizi daraltmasına izin vermeyin. Bütün bunları kendiniz için yapın…
İnsan olarak büyümenin birinci yolunun başarısızlıklar ve hatalar olduğunu biliyoruz. Başarısızlık, başarıya giden otoyoldur. Başarısızlığın temeli nasıl kazanacağını öğrenmekten geçer. İyi ebeveynler mükemmel başarısızlıkları ödüllendirenlerdir. Çocuklarımız, dostlarımızı ve aile üyelerimizi maksimum çaba sarf ederek sürekli korumak yerine; bir hata yaptıklarında neyi yanlış yaptıklarını öğrenmelerine yardımcı olun. Ve asla olumsuz ya da tenkit edeci bir dil kullanmayın. Kişileri, özellikle çocukları azarlamak, içlerine doğru büzülmelerine sebep olur. Onların yaratıcılık ışıklarını söndürür. Korumak duygu ve davranışlarını artırmak yerine güven duygularını artırmamız gerekir. “İnsanlar sana güven duymazlarsa arkandan gelmezler.” Diyen liderlik kuralını bir düşünün lütfen. Bir kere ve tam olarak ebeveynliğin birinci görevi, insani güven oluşturmaktır. Her tür korumadan daha güçlü ve gerekli olan budur.
Güven; tüm ilişkilerin temel taşıdır. Biri sana yardım elini uzatmadan sen onun yüreğine dokunmalısın. Ve birinin yüreğine dokunmanın tek yolu onda güven yaratmaktan geçer. Koruyucu bir güç olmak yerine güven kazanın. Aile bireylerine ya da çevrenizdeki iletişimde bulunduğunuz diğer kişilere verdiğiniz sözleri tutarak, taahhütleri yerine getirerek başlayabilirsiniz. Tabi bu arada kendi kendine verdiğiniz sözleri de tutmanızı hatırlatmak isterim. Kendinize verdiğiniz sözler ise kendine olan güveni oluşturarak kendi karakterini zenginleştirir.Kişisel bütünlük hesabınızı güçlendirir. Bu sözler ister spor yapmakla ister doğayla baş başa kalmak için biraz zaman ayırmakla ilgili olsun, hatta yorucu bir haftadan sonra bir masaj yaptırmakla bile ilgili olabilir. Kendine verdiğin sözleri tutmak kendine karşı dürüst olduğunu gösterir. Kendine zaman ayırmakla ilgili taahhütlerini yerine getirirken aslında kendini onurlandırırsın. Ne kadar çok tutmadığınız söz varsa özgüveniniz o kadar zayıflar. Güven her insan ilişkisinin temelidir. İster işte olsun ister evde. Bunu oluşturmanın en güçlü yollarından biri sözünün eri bir kişi olmaktır. Söz verirken kılı kırk yaran biri olmaya çalışın. Hayatınız tamamen değiştirirsiniz. Buna garanti veririm.
İki yıl önce bir danışmanım olmuştu. 22 yaşındaki kızı vücuduna dövme yaptırdığı için çok üzülmüştü. Vücudunda bir dövmeyle kızının dışlanacağını veya iyi bir evlilik yapamayacağını, toplum tarafından garip karşılanacağını vs. hissediyordu. Kızı da annesinin kendi hayatına müdahale edip karıştığı için çok rahatsız ve tedirgindi! Bu durum, bir süre sonra iki birey (Anne – kız) arasında önemli bir gerginliğin oluşmasına sebep olmuştu. Anne kendisine göre tamamen iyi niyetli ve korumacı bir tavırla yaklaşmıştı. Ancak sonuç öyle değildi.
Danışanım olan Anneye;
Niçin kızının gidecek kendi yolu, alması gereken dersleri olduğuna inanmıyorsun? Niçin kızının büyüyüp gelişmesine destek vermen gerekirken onun büzülmesine katkıda bulunuyorsun? diye sorduğumda yüzündeki şaşkın ifade görülmeye değerdi.
Danışanım olan kızına ise; annenin görüş, değer ve yargılarına neden bu kadar bağımlısın? Annene, doğrudan bağırarak karşı gelmek yerine, kendi yolunu izlemenin sana daha çekici geldiğini söylemediğini sordum? Her iki bireyin niyetinin iyi olması sonucunun olumsuzluğunu değiştirmemişti. NLP biliminde bizler iletişime, senin ne anlattığın değil karşıdakinin ne anladığıdır varsayımıyla bakarız. Yaşamın kendisi de bu değil midir? aslında isteklerimizle sonuçları bütünleştirmeyi başardığımızda amacımızı gerçekleştirmiş oluruz.
Danışanım olan anne ve kızın ilişkileri karşılıklı bağımlılık durumuna dönüşmüştü. Bağımlılık, kendimizle başkaları arasında sağlıklı sınırlar oluşturma yeteneksizliğidir. Bunun bir sonucu olarak, onların davranışları bizim özsaygımızı, mutluluğumuzu belirlemektedir. Tanım itibariyle, sağlıklı sınırlar oluşturmak konusundaki bu yeteneksizlik, başka insanların davranışlarını kontrol etmede bağımlı bir ihtiyaç doğurmaktadır. Kendi davranışlarımızı kontrol edemediğimiz için başkalarının davranışlarını kontrol etmek durumundayız. Ne yazık ki, bu boş bir çabadır.
Danışanım olan Anne’nin bu derece üzgün olmasının nedenlerinden bazıları ne olabilirdi? Gelin birlikte şöyle bir bakalım;
Belki kızının vücudunda dövmesi olduğundan dolayı başkalarının kendisini kötü bir şekilde yargılamalarından korkuyordu,
Belki, kendi yaşamıyla ilgili kararları kendisi veren kızının artık ona ihtiyaç duymadığını hissediyordu,
Belki, çocuğunu yetiştiren “mükemmel” bir anne,(mükemmeliyet hakkındaki kendi görüşüne göre) olmadığı için kendini suçlu hissetti,
Belki de kızının davranışlarının sonuçlarıyla mücadele etme kabiliyetine güvenmiyordu.
Kızının davranışına kendisinin verdiği tepkiye bakmak yerine, o davranışa öfkelenmek çok daha kolaydı. Tabii ki, sadece onun tepkilerine bakarak üzüntüsünün gerçek nedenlerine bakılabilir.
Beş oturumluk bir çalışma sonrasında Anne – kız arasındaki ilişkilerinde sağlıklı sınırlar çizdik. Şimdi iki birey, Anne ve kız olarak harika bir ilişkileri var.
Elbette ki, problem göreceli olarak küçük bir şeyle ilgili olduğunda kişinin tepkilerine bakmak çok daha kolaydır. Peki, sorun ya alkolik bir eş; okuldan kaçan bir çocuk, her zaman eleştirel ve sevgisiz bir anne babayla, arkadaşlarınızla olsaydı ne olurdu? Her türlü ilişkilerde istenilen sonuç sağlıklı sınırlar çizmekten geçer.
Zor dönemlerden geçerken size özen gösteren, sizinle benzer zihniyete sahip kimselerin desteğine sahip olmak önemlidir. Birlikte olduğunuz grup bir kurban anlayışı sergiliyorsa, diğer yöne koşun!
Yaşamaya sevgi dolu ve güçlü bir şekilde yaklaşmayı destekleyen gruplarla beraber olun.
Kendi yaşamınızda “hayal gücünüzün perdesinin üzerinde zorlayıcı bir hayal yaratmalı ve sonra bu ideali yaşama geçirmelisiniz.”
Unutmayın; “hayatta her şey iki kere yaratılır. Önce onların rüyasını görürüz ve sonra onları yaratırız.”
Zamanınızın büyük bölümünü güçlerinizi ve eksik noktalarınızı geliştirmeye odaklanın. Böylece kendinizde keşfetmekle sorumlu olduğunuz yanlarla bütünleşirsiniz. Bu nedenle nereye gideceğinizi bilmelisiniz. Eğer nereye gideceğinizi bilmiyorsanız, oraya nasıl gittiğinizin bir önemi yoktur. Eğer hayattan istediğinizi alamadıysanız, diyor Bernard Shaw ‘elde ettiğiniz kadarıyla yetinmeye mecbursunuz.’ Hedeflerinin bir listesini yapmak, eğilimlerimizi netleştirir. Hedef koymak aslında, günlerinin ruh halin değil de, hayatının misyonu tarafından yönlendirilmesi demektir.
Bir şeyi teninizden dışarı fışkıracak kadar çok istemelisiniz ki, arzunuz dünyayı yaratan enerjiyle birleşir. Hayat aslında tam da bilinmeyen bölgeye girildiğinde gerçekten yaşanmış oluyor. Küçük oynamak şöyle böyle bir hayata giden yoldur. Seçim sizin.
İletişim Bilgileri:
Adres- Tunus Cad. 85/7 Kavaklıdere/ANKARA
Tel-0312 428 89 89
E-mail- nlpdap@nlpdap.com