BU GÜN AHİLİK SİSTEMİ OLSAYDI

7 Aralık 2019
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz
139 defa okundu.
BU GÜN AHİLİK SİSTEMİ OLSAYDI


İdris yavuz

Ahi Evran, ( Şeyh Nasırettin Mahmut el Hoyi); (1171- 1261) Dericilerin piri, Ahiliğin kurucusudur. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde 90 küsur yıl yaşamıştır. Kendisi İran’ın Hoy kasabasında doğmuştur. Önceleri Azerbaycan, Bağdat ve daha sonraları Anadolu’ya göç eden bir Türk bilim ve gönül adamıdır.
Ahiliğe göre; “Ahlaki değerlerin yozlaşması, toplum için en büyük tehlikedir”. Bu sistem Anadolu’da 800 yıldır yaşatılan esnaf teşkilatı ve devlet sisteminin’de adıdır.
Orta Asya’dan beri devam ede gelen Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşmasında hizmeti büyük olan Ahi’nin sözlük anlamı; “Kardeşim” demektir. Divânu Lügati’t-Türk’te, eli açık, cömert, yiğit, delikanlı gibi anlamlar ifade edilmektedir.
Bu gelenek başta Ahmet Yesevi Hazretleri, Hacı Bektaşı Veli, Mevlana, Taptuk Emre, Şeyh Edebali, Akşemseddin, Molla Gürani, Hacı Bayram-ı Veli gibi yüce insanların üzerinde ısrarla durduğu, Selçuklu ve Osmanlı devletinin yükselmesi, büyümesi ve Cihan devleti haline gelmesinde önemi rol oynamıştır.
Ahi Evran, 1205’ yılında ilk olarak Kayseri’de ve daha sonra Kırşehir’de Ahilik Teşkilatını kurduktan sonra Anadolu’nun her bir köşesine sistematik olarak yayılmıştır.
Ahi Evran’ın “Letaif-i Hikmet” adlı eserinde;
“C. Allah insanları, yemek, içmek, giymek, evlenmek, mesken edinmek gibi çok şeylere muhtaç kılarak yaratmıştır. Hiçbir kimse kendi başına bu ihtiyaçları karşılayamaz. Bu yüzden demircilik, marangozluk, dericilik gibi çeşitli meslekleri yürütmek için çok insan gerekli olduğu gibi, bu meslek dallarının gerektiği alet ve edevatı imal etmek için de birçok insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu yüzden toplumun ihtiyaç duyduğu ürünlerin üretimi için gerekli olan bütün sanat kollarını yaşatılması şarttır. Bununla da kalmayıp, insanların sonradan doğacak ihtiyaçlarını karşılamak için yeni sanat dallarının meydana getirilmesi gerekmektedir. Bu Teşkilatta, kalfalıktan ustalığa yükselenlere kuşak bağlarken yapılan öğütlerde;
“Harama bakma, haram yeme. Doğru, sabırlı, dayanıklı ol. Yalan söyleme. Büyüklerden önce söze başlama. Kimseyi kandırma. Kanaatkâr ol. Dünya malına tamah etme. Yanlış ölçme, eksik tartma. Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini, hiddetli iken yumuşak davranmasını bil. Kendin muhtaç iken başkalarına verecek kadar cömert ol. Eline, diline, beline sahip ol. Kalbini, kapını, alnını açık tut. Ahi’nin eli, kapısı, sofrası açık olmalı; gözü, beli ve dili kapalı olmalı. Eşine, işine, aşına özen göstermelidir.” Derken, Kanaatkâr ve üretici olmayı, tüketicinin haklarına riayet etmeyi, doğru ve dürüst olmayı tavsiye etmektedir.
Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar bütün vezir, vezir-i azam (başvekil), ordu komutanları ve Kadılar Ahi kökenlidir.
Ahilik geleneğinin özünde riya yoktur. Ahlak, hoşgörü, hakça adalet, insani değerlere saygı ve halka hizmet etmeyi ibadet sayma anlayışı vardır. Ne zaman ki, bu kurallar göz ardı edilmiş, o zaman çöküntüler, yolsuzluklar, hırsızlıklar, haksızlıklar, din istirmacılığı baş göstermiştir.
Nerede o? Veren elin, alan elden üstün olduğu, komşusu açken kendisi tok yatanın hayırsız kabul edildiği, komşu esnafın siftah yapması için fedakârlık edildiği, yanlış, hatalı mal üretenin pabucunun dama atılıp cezalandırıldığı o güzel geleneklerimiz?
Kesinlikle bu konuda Kırşehir ilimiz merkez kabul edilerek bütün Türk dünyasından bilim adamları davet edilmeli ve Uluslar arası sempozyum ve paneller tertip edilerek bu güzel geleneğimizi hem tanıtmalıyız hem de şu bozulmuş sisteme yeniden hayat vermeliyiz diye düşünüyorum.

YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

SOSYAL MEDYA BİZİ TAKİP EDİN