Günlerden pazardı. Aşkıma hadi pikniğe gidelim; dedim. O da büyük bir heyecanla hadi gidelim dedi. Ne kadar çabuk ta hazırlanmıştı; her şeyi. Bir çırpıda hazırlayıp, bisikletimizin önündeki sepete koymuştu. Yere serecek bir örtü ile ufak tefek atıştırmalık bir şeyler almıştı. Bir iki saatte olsa ormanda mutluluk dolu saatler geçirmek için, bisiklete binerek hemen yakınımızda ki ormana dalı vermiştik. Gülen yüzlerimizle ormana neşe taşıyorduk. Patika yoldan gidip, Anadolu sığla (Günlük ) ağacının altına oturduk. Çınar ağacına benzer görkemli bir ağaçtı. Bisikletimizi ağaca dayadık. Birbirimize baktık; kimsecikler yoktu. Aşkım hemen sepetimizde bulunan örtüyü yere serip, yiyecekleri de üstüne koymuştu. Bende oturmuş onu seyrederken yanıma geldi. Başını omzuma yasladı.
Gözlerini kapadı. Yanağına bir buse koydum. Başını bana doğru çevirip dudağımdan hafifçe öptükten sonra başını yeniden omzuma huzurla bıraktı. O kadar mutluyduk ki! Biz birbirimize böyle aşk dolu cilveleşirken, sincapların önümüzdeki kurabiyeleri, çaldığını görmüyorduk bile.
Tıkırtılar artınca aşkım ve sincaplar dedi, kurabiyelerimizi çalıyorlar. Getirdiklerimizden bir şişe su ile sadece bir tane kurabiye kalmıştı. Onu da ikimiz paylaştık. Kurabiyenin dudağında kalan her bir kırıntısını dilimle özenle almıştım. Ardından sincapların yaptığı bu ilginç sürprize o kadar gülmüştük ki!
Sonra ayağa kalkıp el ele tutuşup ormanda biraz gezdik. Küçük bir kaynak suyu akıyordu. Elimizi yıkadık kana kana su içtik. Aşkımı öpmeye başladım. Bir ses duydum ne oluyor demeye kalmadı; aşkım karnım gurulduyor deyince kahkahalarla güldük. Sonra onun gözlerine baka baka öptüm. Aşkım arada bir gözlerini kapatıyor. Ellerimi tutuyor, benim aşk dolu dokunuşlarıma duyarsız kalmıyordu. Yine onu öpmeye başlayınca. Bu sefer benim karnım guruldadı. Sadece bir kurabiye yediğimiz için çok acıkmıştık. Birbirimizin gözüne baktık hadi evimize gidelim dedim. Hemen bisikletimize binip evimizin yolunu tuttuk. Ah! Sincaplar siz yok musunuz? Yaramaz şeyler sizi.
Eve gidince karnımızı bir güzel doyurduktan sonra; perdeleri kapadık, Sonra mı, ne oldu? Ormanda hani sevgilimi öpüyordum ya! Orada kalmıştık değil mi? Siz evet mi dediniz? Sanırım. Onu da sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Mmmmmmmmmmm kız gıdıklamasana. Aaaaa perdenin ucu kapanmamış; sizi gidi yaramazlar sizi. Bizi mi seyrediyorsunuz siz bakayım. Ne kadar ayıp; ört kız şu perdeyi.
Geçen bir arkadaşım söyledi önce duyduğuma inanamadım. Sonra araştırdım ve gazetede o yazıyı görünce olamaz dedim inanın. Arabistan müftüsü bir adam aç kalırsa karısının bir uzunu kesip yiyebilir yazıyordu. Yok artık dedim. Bizdeki İslam anlayışı bu değil, asla da olamaz. Arap hayranı olanlara şaşıyorum inanın. Kendi ülkemiz, Türkiyem’den bir örnek anlatayım da bizdeki kadının değeriyle onların kadınlarına verdiği değeri kıyaslayalım bakalım.
Sabahleyin horozun sesinden rahatsız olmuştu kocasına. Kocacığım şu horoz sabahları çok ötüyor sinirimi bozuyor. Adam hemen yerinden kalktı kümese girdi. Mutfaktan getirdiği bıçakla horozu kesti. Bir kaç saat sonra kalkan annesi kümesin kapısını açıp onlara yem vermek istediğinde. Horozun kesildiğini görünce bir anlam veremedi. Sonra bıçağa baktı kendi bıçakları. Başkası kesti dese bıçak kendi bıçakları idi. Nasıl yani eve biri girip bıçağı alıp, horozu mu kesti acaba deyip horozu da alıp mutfağa götürdü. Sabah gelini ve oğluna seslendi çocuklar hadi kahvaltıya diye. Kahvaltı sofrasında annesi bu olayı anlatınca. Oğlu anneciğim benim, ben kestim. Horoz ötünce Neşenin neşesi kaçtı. bende gittim kestim dedi. Annesi gülümsedi. Eee sevdiklerimiz kadınlarımız hayatımızın neşesidir.
Kadınlarımızın neşesini kaçıranların, neşesini kaçırırız. Tutup ta acıktık diye onları yemeyiz. Onların kralları harem kurup 60-70 kadın birden alıyorlar. Acaba kıtlık olacak aç kalacağız korkusu mu var; onlarda ki! Arabistan müftüsü size de horoz keserdik ama değmezsiniz vesselam. Horoza yazık dimi ya