TÜRK SİNEMASI’NIN ZAMANSIZ EFSANESİ: “HABABAM SINIFI”

15 Aralık 2014
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz
2075 defa okundu.
TÜRK SİNEMASI’NIN ZAMANSIZ EFSANESİ: “HABABAM SINIFI”

Bu hafta, Ahi Evran Üniversitesi Aktif Fikir Topluluğu’nun öncülüğünde, Türk Sineması’nın unutulmaz filmi, “Hababam Sınıfı”nın değerli oyuncuları ile bir konferans düzenledik.

 Hababam Sınıfı, eğitim sistemi, toplum, gençlik, yatılı okul vb pek çok kavramı, belleklerimize gülmece yolu ile kazıyan bir efsane film.

 “Zamansız” örneğin… Yani yazıldığı ve ilk olarak filme çekildiği dönemin görsel algılanan pek çok özelliğini yitirmiş olsa da aynı duygu yoğunluğu ile “her zaman” izlenebiliyor, belli bir zamana sıkıştırılamıyor. “Kuşaklararası” üstelik… 3 kuşak çok rahatlıkla aynı ekrana toplanıp, aynı esprilere gülebiliyor. Ve “hayli eleştirel”… Ama gülmece zırhı sayesinde, sözünü “anlayana” söylüyor; anlamayan ise hoşça vakit geçiriyor.

 Bütün bu özelliklerine ek olarak, herkesin kendi eğitim dönemine ya da eğitim içeriğine ilişkin unsurlar bulduğu bir film. Yani bu filmde herkes bir şekilde, “kendini buluyor”. Sanatın “estetik” içeriğinin irdelendiği Lukacs’ın dev eserinde, bu “kendini buldurma” işlevi, “sanatsal uyandırma” olarak tanımlanıyor.

Lukacs’a göre, “sanatsal uyandırmanın ilk amacı, alımlayıcının insanın nesnel dünyasının bu tür bir yansısını kendine ait bir şey niteliğiyle yaşamasını sağlamaktır. İnsan, bu yansıda kendini -kendi geçmişini ya da bugününü- yeniden bulmalı, böylece de insanlığın ve gelişmesinin bir parçası olarak kendisinin bilincine varmalıdır. Yapıt, insanın özbilincini sözcüğün en yüce anlamında uyandırabilir ve geliştirebilir.” (Lukacs, Georg (1992), Estetik III, Çev. Ahmet Cemal, Payel Yay., 2. Basım, İstanbul, s.48)

 Tıpkı Lukacs’ın tanımladığı gibi biz “alımlayıcılar” yani filmin “zamansız” izleyicileri, bu filmde, kendi dünyamızın “yansısını” mutlaka buluyoruz. Kendimize karşıdan bakabilmenin zevkiyle de acı-tatlı benzeşen yönlerimize gülebiliyoruz. Öz bilincimize yapabildiği bu vurgu nedeniyle, “Hababam Sınıfı” ölümsüz kalmaya devam ediyor.

 Kuşkusuz bu canlılığı yakalamasında, eserin yazarının toplumu doğru algılamasının payı büyük. Bu kez Ellul’un tarifini kullanmak gerekirse, “sanatçı, insan ile toplumun dalgalanmalarını kaydeden bir sismograftır aslında.” (Jacques Ellul (2003), Teknoloji Toplumu, Çev.Musa Ceylan, Bakış Yay., İstanbul, s.419)

İşte eserin dev yaratıcısı Rıfat Ilgaz da kendi öğretmenliği nedeniyle tam da içinde rol aldığı eğitim dünyasının tüm dalga boylarını bir sismograf gibi yakalıyor; dahası ona yaratıcı zekasını katarak, büyük bir gülmece eseri yaratıyor.

Elbette süreçte, yönetmenin, senaryonun, sinema sanatının gelişme periyodunun ve birçok unsurun daha katkısını da eklemek gerekiyor. Her bir emek, ayrı bir açıdan ince ince işliyor ve sonunda bir “sinema efsanesi” çıkıyor ortaya.

 Biz tüm bu süreçleri, filmin hayatta olan bazı emekçileri üzerinden izledik bu hafta. Hepimizin ezbere bildiği replikleri, adları ile yaşayan karakterleri ve onların bizlerle sohbetlerinde paylaştıkları daha nice özel anıları ile buluştuk. Bu eser, onların samimi çabalarıyla “can”landı.

 2 gün boyunca kentimizde konuk ettiğimiz, filmin emektar oyuncuları; (Bacaksız) Tuncay Akça, (Hayta İsmail) Ahmet Arıman, (Kikirik) Gazanfer Şener ve Dilaver Gür ile birlikte Hababam Sınıfının yaratıcısı büyük yazar Rıfat Ilgaz’ı da andık.

 Çağrımızı kabul eden ve diğer uğraşılarından zaman ayırarak konuğumuz olan oyuncularımıza, eğitim camiası olarak büyük teşekkür borcumuz olduğunu bir kez daha vurguluyor, yeniden buluşabilme umudunu da canlı tutuyoruz.

TÜRK SİNEMASI’NIN ZAMANSIZ EFSANESİ: “HABABAM SINIFI”

Anahtar Kelime: ,
YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

SOSYAL MEDYA BİZİ TAKİP EDİN