BAŞKANLIK SİSTEMİ VE MUHALEFETİ BEKLEYEN TEHLİKE…

4 Şubat 2016
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz
1208 defa okundu.
 BAŞKANLIK SİSTEMİ VE MUHALEFETİ BEKLEYEN TEHLİKE…

kürşat zorlu

Öncelikle belirtmek isterim ki parlamenter sistemin doğru bir zeminde ve buna uygun sosyal-siyasal bir iklimde yürütülmesinin Türkiye için daha katkı sağlayıcı olduğuna inananlardanım. Hala bazı değişikliklerle üzerinde consensus sağlanabilecek bir sürecin yakalanabileceğini düşünüyorum. Ancak ülkemizde demokrasinin, adaletin ve siyasal rekabetin (ya da rekabetsizliğin) geldiği bu noktada parlamenter modellerin etkin ve işlevsel olabilmesini de zayıf bir ihtimal olarak değerlendiriyorum. Çünkü Türkiye’de sürdürülen hükümet sistemi bu haliyle parlamanter sistemden çok uzaktır. 1982 Anayasası ile birlikte adeta “Başbakanlık Sistemi” olarak şekillenen ve 2007 yılından sonra yapılan Anayasa değişiklikleri ile fiili olarak partili bir Cumburbaşkanlığına evrilen böylesi bir sistemin özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetim tarzı dikkate alındığında mevcut haliyle devam edebilmesi mümkün gözükmüyor. Şuan karşımızda duran yönetsel-siyasal tablo, neredeyse Anayasa değiştirme kudretine yaklaşmış ve 14 yıldır iktidarda olan bir partinin oluşturduğu yasama ile onun içinden çıkarılmış bir Başbakan ve yine o partinin doğal lideri olarak üstün yetkilerle donatılmış seçilmiş bir Cumhurbaşkanı gerçeğidir. Tek tipleşen bürokratikleşmeyle birlikte yargının durumunu detaylıca anlatmaya gerek yok. Üstelik çoğulculuğun ve demokrasinin en etkili aracı olarak kabul edeceğimiz siyasal partilerin demokrasiye ne kadar uzak durduklarını da göreli biçimde irdelemek mümkün. Dahası ülkedeki kitle iletişim araçlarının dağılımını ve çeşitliliğini, ekonomik yaşamdaki fırsat adaletinin içeriğini de eklersek birileri sistemi adım adım dönüştürürken birileri de bu dönüşüme ya ortak oluyor ya da aksini gerçekleştirme yetenek ve olanağına sahip değil.

O halde nedir bu sistemin adı?

İşte bu sorunun cevabı bir süredir daha alt düzeyde ve medya aracılığıyla verilmeye çalışılırken devletin en tepesindeki isim tıpkı 2010’da olduğu gibi sahaya inerek harekete geçti. Türkiye Anayasa Platformu çatısı altında bir araya gelen 290 sivil toplum kuruluşunun desteği ile düzenlenen etkinliklerle Başkanlık sisteminin parlamenter sisteme göre üstünlükleri ve Türkiye’ye yapacağı katkılar anlatılmaya başlandı. Hazırlanan “40 soruda yeni anayasa ve başkanlık” adlı çalışma dağıtılıyor. Zaten bir süredir AKP’li vekiller ve köşe yazarları Başkanlık sistemi ile Türkiye’nin Nasıl sıçrayacağını, bu yolla vatandaşın cebindeki paranın artacağını ve demokrasinin güvence altına alınacağını söyleyip yazıyorlardı.

Peki bu iddialara karşın parlamenter sistemin devamından yana olan muhalefet partileri ne yapıyorlar? Ya da ne yapabiliyorlar? diyelim…Bu noktada muhalefetin ortaya koyduğu anti-başkanlık çalışmaları toplumsal algı bakımından büyük bir tehlikeyi beraberinde getiriyor…

Öyle ki bugün başkanlık sistemi tartışmalarını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsından ve siyasal güç alanından ayırmak mümkün değil. AKP kanadında bunun aksine görüşler ortaya konulsa da gerçekçi değil. 2002’den bu yana seçimlerde elde edilen başarıları kendi üzerine konumlandırmış birisinin %50’yi aşarak seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olduğu bir ortamda muhtemel bir Başkanlık makamının nasıl şekilleneceğini tahmin etmek zor değil. Muhalefetin başkanlık sistemini salt Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden ya da onun bir projesi olarak eleştirmesi geçmiş tecrübelerle sabittir ki bizzat sayın Erdoğan’a yeni manevra ve söylem alanları yaratması demektir. Daha önce yapılan referandum ve seçimlerde başta bu yaklaşım büyük ölçüde göz ardı edildiği için aritmetik olarak tüm başarı basamakları birer birer aşılmıştır. Eğer mesele bu noktada düğümlenirse seçmeni  “kendileri seçilemeyeceklerini düşündükleri için sistemi eleştiriyorlar” söylemine yönlendirir ki bu söylem AKP açısından “2023 yolunun” açılması anlamına gelir…Öte yandan şu önemli gerçeğinde altını çizmek gerekiyor. Bu süreçte kitle iletişim araçları başta olmak üzere kamuoyunu yönlendiren mekanizmaların hızla tek sesliliğe yönelmesi muhalefetin zaman zaman çıkardığı haklı ve etkili eleştiri alanlarını akamete uğratıyor. Artık düne göre geleneksel iletişim yöntemleri ile görüşlerini aktarmanız ve kendi kitlenizin dışındaki kesimlere fikirlerinizi kabul ettirmeniz çok daha zor. Üstelik muhalefetin kamuoyu oluşturma konusundaki becerisi ve yetkinliği oldukça tartışmalıyken meydana gelen karartma/ kuşatma karşısında taktiksel hamleler yapabilmesi de kolay gözükmüyor…

İşin özüne gelirsek…Sistemin adı ne olur bilemiyorum, belli ki önümüzdeki günler çok önemli gelişmelere sahne olacak. Belki baskın bir seçim (sonbaharda) bizi bekliyor. Gelin görün ki güçlenmek, toparlanmak ve daha etkili kadrolarla söz söylemek için muhalefet neyi bekliyor? sorusuna hep birlikte cevap aranıyor ve endişeler giderek artıyor…

 

YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

SOSYAL MEDYA BİZİ TAKİP EDİN